BÜTÜN SAYFALAR İÇİN TIKLAYINIZ
Olay örgüsü
|
Kişiler
|
Dil ve anlatım özelliği
|
Metnin olay örgüsü metnin mesajına uygun olarak güldürü unsurlarıyla donatılmıştır. Metindeki olaylarda kopukluk yoktur. Olay örgüsü ile kişiler arasında da uyum vardır.
|
Metnin başlıca kişileri Kastamonulu, Aşçı ve Bir Başkasıdır. Metindeki bu kişiler yerel ağızlarıyla konuşmaktadırlar. Bu da eserin ilginç ve estetik yönüdür. Kişiler oyunun olay örgüsüne göre söz almakta ve güldürü unsurlarını yerel konuşmalarıyla ortaya koymaktadırlar.
|
Metnin dili sade ve anlaşılırdır. Metinde yerel ağız özelliklerini sıkça görmekteyiz.
|
Tekerlemeler
|
Yanlış anlaşılan cümle örnekleri
|
|
|
Oyunun yazıldığı gelenek
|
Geleneğin oyun üzerindeki etkilerine örnekler
|
Geleneksel Türk tiyatrosu geleneğine uygun olarak eser yazılmıştır. Bu gelenekte tekerlemeler, yanlış anlamalar, sakarlıklar önemli yer tutar.
|
|
MEDDAH
Eski ozanları, onların devamı saz şâirlerini hatırlatan meddah, hikâye anlatıcısı demektir. Meddah, kıssahân şehnâmehan ve mu kallit! kelimeleri ile eş mânâda kullanılmıştır. Meddahlık, hikâye ve taklit yapma sanatıdır; perdesi, sahnesi, dekoru, esvapları ve şahıs ları bir tek sanatkârda toplanan unsurları basit ve sâde bir temaşadır. Bu temaşanın sanatkârı olan meddah, bir sandalyeye oturarak dinleyicilerine hikâye anlatır. Bu hikâyelerin bir kısmı anonim eserlerdir; bâzılarının yazarları bellidir. Karagöz ve Ortao-yunu’nda görüleceği üzere günlük hayat hâdiseleri, masallar, des tanlar, hikâye ve efsâneler meddahın repertuvarına girerler.
Sayfa 192 – 3. metin : Orta Oyunu
Sayfa 195
20. Etkinlik
Olay örgüsü
|
Kişiler
|
Dil ve anlatım özelliği
|
Metnin olay örgüsü metnin mesajına uygun olarak güldürü unsurlarıyla donatılmıştır. Metindeki olaylarda kopukluk yoktur. Olay örgüsü ile kişiler arasında da uyum vardır.
|
Ortaoyununda yer alan bütün tipler Karagöz oyununun tipleri gibidir. Ama Karagöz perdesinde gösterilme olanağı olan doğaüstü yaratıklarla, hayvanlar, sandal, araba gibi binek araçları ortaoyununda yer almaz. İki ana kahramanı vardır. Pişekâr kültürlüdür; Arapça, Farsça kelimelerle konuşur. Kavuklu ise onu yanlış anlayarak komik durumu ortaya çıkarır. Kadın rolünü de erkekler oynar ki buna Zenne denir. Ortaoyunu Karadenizli, Rumelili, Kayserili, Ermeni, Rum, Yahudi; Sarhoş, Bekçi vb. kendi şiveleri ve kılıklarıyla zengin tip çeşitliliğine sahiptir. Ortaoyunun ana tipleri olan Pişekâr ile Kavuklu Hacivat ve Karagöz‘ün karakter olarak aynısıdır. Ama Pişekâr ile Kavuklu canlı kişiler olduklarından sözlerini vücut hareketleriyle, yüz mimikleriyle güçlendirmek olanağına sahiptirler. Karagöz metne daha çok bağlı kalmak zorundayken ortaoyunu oyuncuları oyunun akışına göre metinde çeşitli değişiklikler yapabilirler ve yeni espriler üretebilirlerdi.
|
Metnin dili genel olarak sade ve anlaşılır bir dildir. Günlük konuşma dilinin özelliklerini metinde görmemiz mümkündür.
|
21. Etkinlik
Sonuçları aşağıya yazınız.
Kavuklunun kişilik özellikleri
|
Peşekâr’ın kişilik özellikleri
|
Kavuklu Pişekâr’ı yanlış anlayarak komik durumu ortaya çıkarır. Tahsil görmemiş bir halk adamıdır, sokak dili ile konuşur. Cahil cesareti diyebileceğimiz bir cesarete ve gözü pekliğe sahiptir. Sürekli Pişekâr’ın yardımını görür. Okumamış ama zeki ve hazırcevaptır. Özü sözü bir, düşüncesini söylemekten çekinmeyen patavatsız bir kişi olduğu için kendini hep zor durumların içinde bulur.
|
Pişekâr kültürlüdür, medrese eğitimi görmüş, Arapça ve Farsça kelimelerle, tamlamalarla konuşan, her konuda bilgi sahibi olan biridir. Bazen bu çokbilmiş tavırları başlarını derde sokar. Yine de çeşitli badireler onun sayesinde atlatılır.
|
22. Etkinlik
22. Etkinlik
Tekerlemeler
|
Yanlış anlaşılan cümle örnekleri
|
Kavuklu: Efendim bir müşkülünüz mü var dedim. Yani bir işiniz mi var?
Kavuklu: Evet bir dişimiz var, iki babamız. Sen bizi hindi çobanı mı zannettin?
Pişekâr: Hayır hindi çobanı mindi çobanı de ğil. Ben sizi hiçbir şeye benzeteme dim.
Kavuklu: Efendim sayenizde biz de adamız. Pişekâr:Bir adam kendine iftira etmez. Yalan söylüyorsun. [Güler.]
Kavuklu: Sana adam olduğumuzu nasıl ispat edelim. İşte senin gibi başımız, eli miz, ayağımız var.
Pişekâr: Dünyada her şey olağandır. Siz de neden adam olamayacakmışsınız!
Kavuklu: Yediği naneye bak. |
Oyunun yazıldığı gelenek
|
Geleneğin oyun üzerindeki etkilerine örnekler
|
Geleneksel Türk tiyatrosu geleneğine uygun olarak eser yazılmıştır. Bu gelenekte tekerlemeler, yanlış anlamalar, sakarlıklar önemli yer tutar.
|
Pişekâr : Ya gelin ne oldu, anlayamadım.Kavuklu : Gelin falan yok, gelincik var.
Pişekâr : Ne gelinciği, gelin gelin. Kavuklu : Gelin diye kimi çağırıyorsun? Gelin cik dedim anlamadın mı? Şekercinin yanında çalışıyordum. Gelincik ma cunu yaparken uyumuşum. Ustanın gelincik nerde diye bağırması üze rine uyanmışım.
Pişekar : Tuu… Allah müstehakını vermesin.
Ben de bunu olmuş bir vak’a gibi dinliyordum.
Kavuklu : Ben sana başlarken hayaldir deme dim mi?
Pişekâr : Hayır duymadım. Kavuklu : Sen unutmuşsun. Hiç gelin, araba dan kaçar da görünmez olur mu? Aslı olmadığı bundan da belli.
Pişekâr : Her ne hâl ise bu tarafa gelmekten, beni aramaktan maksadın ne?
Kavuklu : Ah! İsmailciğim, anlatayım. Pek acı nacak bir hâldeyim. Konu komşunun delaleti ile evlendim. Evlendim ne demek, başımı belaya soktum.
|
26. Etkinlik
27. Etkinlik
Tiplerin özellikleri
|
|
Kavuklunun hangi tipi karşıladığı
|
Karagöz’ü karşılıyor.
|
Pişekâr’ın hangi tipi karşıladığı
|
Hacivat’ı karşılıyor
|
28. Etkinlik
29. Etkinlik
geleneklerimiz var mıdır? Düşüncelerinizi belirtiniz.
30. Etkinlik
ORTAOYUNU
Oyunun Kaynağı ve Tarihçesi:
Ortaoyununun en önemli araçlarından biri Pişekâr’ın elinde tuttuğu iki dilimli şakşaktır. Bunun baş görevi, Pişekar’ın, oyunun başı olduğunu belirten bir işaret olarak kullanmasıdır, ayrıca bununla yardağına vurur. Pişekâr, oyunun sahneye koyucusu, yöneticisi olduğu için şakşakın oyunu yönetmek, yürüyüşleri yöneltmek, oyunculara işlerini bildirmek gibi bir görevi vardır.
Karagöz oyunu
|
Meddah oyunu
|
Orta Oyunu
|
|
Dekor
|
İki sopa ve bu sopaların üzerine Karagöz ve Hacivatın temsili resimleri
|
Meddahın aksesuarını bir mendil ile bir sopa-bostan teşkil eder.
|
Dekor kullanımına pek az yer verilmiştir; ancak oyunun konusuyla ilgili eşyalar oyunda yer almıştır.
|
Sahne
|
Işıklı perde
|
Yüksekçe bir yer
|
Etrafı seyircilerle çevrili bir alan
|
Sahneleniş
|
Bir kişi tarafından ses taktidi yapılarak sahnelenir
|
Tek kişi sahnede ağız taklidi yaparak oyunu sahneler
|
Oyuncular tarafından sahnelenir. |
Nasıl oynandığı
|
Perde aydınlatılınca “gösterme” denilen tasvir, kamıştan ve üf lendiği zaman arı vızıltısı gibi ses çıkaran “nareke” çalınarak kaldırıldıktan sonra Karagözcünün yardımcısı “yardak” oyuna mahsus bir usul ile tef çalmaya başlar. (Yardak, şarkı veya türkü söyleyen, tasvirleri sırası ile karagözcüye veren, hareketsiz kalacak tasvirlerin değneklerini tutan adamdır). Sonra Hacivat semaî söyleyerek per deye gelir. Oyuna bir nevi “giriş” mahiyetinde olan “Hay-Hak” hitabından sonra “perde gazeli” adını alan şiiri okur. Bu şiir, oyu nun sembolik karakterini gösteren mistik bir eserdir. Buna bağlı olarak mutasavvıflar, “hayal oyunu”nu insan hayatının bir örneği saymışlardır. Bu âlemde onlara göre eşya ve hâdiseler birer gölge den ibarettir. Varlıklar, Tanrı’nın kudreti elinde bir oyuncaktır. Eflâtun’un Kanunlar adlı eserinde de ifade edilmiş olan bu fikre bütün Karagözcüler uydukları için oyun gazelle başlar. Gazelden sonra Hacivat Allah’a hamt eder ve şeytanı lanetler, zamanının bü yüğünü seci’li bir dile medheder, arkadaşı Karagöz’ü görmek iste diğini söyler. Karagöz’ün kapısı önünde makamla arkadaşını çağırır. Karagöz kızar; kavga ederler. Hacivat kaçar, Karagöz sırt üstü yatar. Gülünç secilerle kendi hâlinden ve Hacivat’ın anlayışızlığından şikâyet eder. Hacivat gelir, muhavere başlar.
Muhavere, karşılıklı güldürücü bir konuşmadır. Hacivat’ın medrese kültürü ile Osmanlı terbiyesinden gelen dil ve ifadesine ters ve güldürücü cevaplar veren halk adamı Karagöz’ün nükte, cinas ve hicivleri ile beslenen muhavere bitince “fasıl” yâni drama tik kısmı takip eder. Kalıplaşmış bir şekilde biten oyunun sonunda Karagöz Hacivat’a bir tokat atar. Hacivat da perdenin sahibine Ka ragöz’ün perdeyi yıkıp viran eylediğini haber vermek üzere sahne den çekilir. Karagöz gelir, seyircilerden sürç-i lisanından ötürü özür diler. Tehdit yollu, gelecek sefer Hacivat’a neler edeceğini söyleyip perdeyi terk eder. Böylece ertesi akşam hangi faslın oynanacağını haber vermiş olur.
|
Sahnede bir meddah tarafından ses taklitleri yapılarak oynanır.
|
Ortaoyunu yuvarlak çepeçevre seyirciyle kuşatılmış bir alanda oynanır. Oyun yeri açıklıkta olduğu için buraya Merg-i temaşa (Temaşa çayırı) denir. Bu, çoğu kez yumurtamsı biçimde bir alandır. Tabanı çayır, çimen olan bu alan yuvarlak ya da dört köşe de olabilir. Meydanın uzunluğu 22 m’ye 15 m’dir. Seyirciyle oyun alanı ipler ve kazıklarla yapılmış parmaklıklarla ayrılır.
|
Kişiler
|
Karagöz-Hacivat
|
Anlatıcı
|
Pişekar-Kavuklu
|
Güldürü unsurları
|
Yanlış anlamalar
|
Ağız taklitleri
|
Yanlış anlamalar
|
Benzer yönler
|
Farklı yönler
|
Oyuncular tarafından sahnelenmesi
Güldürü ögelerine yer vermesi
|
Bir metninin olmaması
Ses taklitlerine dayanması
Çok fazla dekorunun olmaması
Çok fazla oyuncusunun olmaması
|
- Karagöz hareket taklitlerine dayanan bir oyundur.
- Oyun usta-çırak geleneği içinde sürdü rülür.
- Dekor ve kişiler yüzyıllara göre değişiklik gösterir.
- Oyunda yer alan diğer tipler farklı top lulukları temsil eder.
2. I. Karagöz’ün diğer ismi “hayalizıll”dır.
C) Bolulu D) Erzurumlu
5. I. Halkın diline yakın bir dil kullanılır.
- Orta oyunu
- Karagöz
- Köy seyirlik oyunu
- Meddah
- Seyircide coşku, acıma, üzüntü gibi hisler uyandırır.
- Mendil ve sopa oyunun en önemli unsurlarındandır.
- Karagöz
- Orta oyunu
- Meddah
- Köy seyirlik oyunu
- Meddah
- Orta oyunu
- Karagöz
- Körebe
- Erol Günaydın
- Nejat Uygur
- Ferhan Şensoy
- Münir Özkul
Sayfa 202
- Sevdiğiniz bir şair ya da yazarın hayatını araştırıp sınıfta sunum yapınız.
-
Seyahat ettiğiniz bir yeri, orada boşunuza giden ve gitmeyenleri ayrıntılarıyla anlatınız.
- Aşağıdaki metin parçalarını okuyunuz. Bu metinlerin yazılış amacını belirtiniz.
Bu metnin yazılış amacı İkinci Kosova Savaşı hakkında bilgi vermektir.
Bu parça bilgi vermek amacıyla yazılmıştır.
Bu parça öğüt vermek amacıyla yazılmıştır.
Bu metnin yazılış amacı şair Ahmedî’nin hayatı ve edebî kişiliği hakkında bilgi vermektir.
A
|
B
|
C
|
Tezkirelerde şairlerin hayatı, edebî kişilikleri, şiirlerinden örnekler ve eserleri hakkınca bilgiler yer alır. | Şiirlerinin pek güzel olmadığından bahsedilmiştir. | Önce şairin nereli olduğundan bahsedilmiş, sonra sırasıyla hangi padişah zamanında yaşadığı, eserlerinin ve şiirlerinin özelliği, şiirlerinden örnekler verilmiş, son olarak da şair hakkında bir değerlendirme yapılmıştır. |
-
Günümüz Türkçesiyle verilen metin ile yukarıdaki özgün metin arasındaki dil ve anlatım
özelliklerini belirleyiniz.
- Altı çizili kelimeleri günümüz Türkçesini de göz önünde bulundurarak dil yönünden karşılaştırınız.
- Yabancı kaynaklı kelime ve söz kalıplarını bulunuz. Bunları aşağıdaki bölümlere yazınız.
1.Dil ve anlatım özellikleri
|
2. Altı çizili kelimelerin dil yönünden incelenmesi
|
3. Yabancı kelime ve söz kalıpları
|
Yukarıdaki metnin dili ağır ve süslüdür. Anlaşılması biraz zordur. Sadeleşmiş metnin dili ise sade ve anlaşılır bir dildir.
|
Yukarıdaki parçadaki altı çizili kelimelerde günümüz Türkçesine göre ses uyumu kuralının henüz yerleşmediğini görüyoruz. Eklerde yuvarlaklaşmalar var. Kelime başlarındaki dar ünlüler henüz geniş ünlü haline gelmemiş (dimek-demek gibi)
|
mâdih ü vasıfı, fâzıl-ı pür-maârifiydi, mezbûr’un, ilm-i bâtında âfâkî ve enfûsî teşbih ü temsîl ile hikmet ü hendeseden ve ilm-i tıbdan çok maânî ve maârif harc u derc, elfâz u edâsında çendân letâfet….
|
Ana Düşünce
|
Yardımcı Düşünceler
|
Ahmedî, Şeyhî tarzında şiirler yazan, yazdığı eserler çeşitli vesilelerle eleştirilen önemli bir şairdir.
|
Şairler birbirinden etkilenebilir.
İnsanlar yazdıklarından dolayı eleştirilirler.
Eleştiri insanı daha iyiye götürebilir.
|
9. Etkinlik
özelliklerini belirleyiniz.
- Altı çizili kelimeleri günümüz Türkçesini de göz önünde bulundurarak dil yönünden karşılaştırınız.
- Yabancı kaynaklı kelime ve söz kalıplarını bulunuz. Bunları aşağıdaki bölümlere yazınız.
1.Dil ve anlatım özellikleri2. Altı çizili kelimelerin dil yönünden incelenmesi3. Yabancı kelime ve söz kalıplarıYukarıdaki metnin dili sade metne göre daha süslüdür. Anlaşılması biraz zordur. Sadeleşmiş metnin dili ise sade ve anlaşılır bir dildir.
Yukarıdaki parçadaki altı çizili kelimelerde günümüz Türkçesine göre ses uyumu kuralının henüz yerleşmediğini görüyoruz. Eklerde yuvarlaklaşmalar var. ( girüp) zıra’, sâ’ika hâsıl olur.a. Okuduğunuz metnin ana düşüncesi ile yardımcı düşüncelerini belirleyip aşağıda verilen bölüme yazınız.Ana DüşünceYardımcı DüşüncelerTuna kış aylarında üzerindeki buzlarla çok güzel bir seyir alanıdır.b. Metindeki düşüncelere katılıp katılmadığınızı aşağıdaki boş bırakılan yere yazınız. Yazdıklarınızdan birkaçını arkadaşlarınıza okuyunuz.11. Etkinlik (Okul dışı etkinlik)a. Evliya Çelebi’nin fikrî ve edebî yönü hakkında çıkarımda bulununuz. Çıkarımlarınızı aşağıdaki boş bırakılan yere yazınız.
EVLİYA ÇELEBİ (EVLİYA İBN-İ DERVİŞ MEHMET ZILLÎ) (İSTANBUL, 25 MART 1611 – ?, 1682)
HAYATI: İstanbul Unkapanı’nda dünyaya gelen dünyaca ünlü büyük seyyâhın asıl adı, Evliyâ İbn Derviş Mehmet Zillî’dir ve kendisinden, “Sey-yâh-ı Alem ve nedîm-i benî âdem Evliyâ-yı bî-riyâ” diye bahseder. Babası der viş Mehmet Zıllî Sarây-ı Amire kuyumcubaşısı’dır. Soy ağacı, Hoca Ahmet-i Yesevî’ye dayanır. Çok iyi bir öğrenim görmüş, medreseden yetişmiş Ende run’da tahsiline devam etmiştir. Hafız olmuş, güzel sesiyle musikî meclisleri ne katılmış, saraya kabul edilmiş, IV. Murat’ın meclislerine katılmıştır.
Kütahya, Bursa, Manisa, İzmit, Trabzon, Erzurum, Gümüşhane, Tortum, Sivas, Konya, Van, Bitlis, Adana, Kahramanmaraş, Gaziantep Kilis, Çanakkale, Gelibolu, Edirne, Selanik, Gümülcine, Mısır, Bağdat, Re van, Şanı, Beyrut, Sayda, Gazze, Suriye, Filistin, Hicaz, Sudan, Habeşis tan, Anapa, Azak, Kırım/Bahçesaray, Azabeycan, Bakü, Gürcistan, Tiflis, Hanya, Özi Eyâleti, Kafkasya, Dağıstan, Hazar Denizi sahilleri, Volga boy ları, Kazan; Tesalya, Yunanistan, Mora, Napoli, Kandiye, Girit, Bayna, Sakız, Sisam, İstanköy, Rodos, Adriyatik sahilleri, Sofya, Rakoçi, Bosna, Eflâk, Boğdan, Vocrad, Livno, Zara, Şebenik, Venedik, Bihac, Banyaluka, Temeşvar, Erdel, Arnavutluk, Avusturya, Uyvar, Hersek, Zrinvar, Viya na, Budin, Eğri, Peşte, İspanya, Danimarka, Hollanda, Dunkarkız, Brandenburg’ta bulunmuş ömrünün son senelerine kadar seyahat etmiştir.Bu seyahatlerinde çok zaman ulaklık (mektup götürüp-getirme) gö revi üslenmiş, birçok savaşın içinde bulunmuş, isyanlara şahit olmuş, sara yı anlatmış, birkaç padişahı ve kralı tanıma fırsatı bulmuştur.Evliya Çelebi, seyahatlerinin başlangıcının şöyle bir rüyaya bağ lar: 10 Muharrem 1630 (aşure günü) rüyasında İstanbul’da Yemiş İskelesi civarındaki Ahî Çelebî Camii’nde büyük bir cemaat içinde Hz. Peygamber’i görür ve huzurunda “Şefaat, ya Resûlullâh” diyecek yerde, hayret ve heyecanla “seyahat ya Resûlullâh” der. Hz. Peygamber tarafından seyahat ve şefaatle müjdelendiği gibi, Sa’ad bin Vakkas tarafından da kendilerine, gö receği şeylerin kaleme alınması tembih edilir; bu muntazam rüyadan uya nınca, zamanın ünlü şeyhlerine başvurup rüyasını tabir ettirir. Kasımpaşa mevlevî şeyhi Abdullah Dede’nin “ibtida bizim İslâmbulucağızı tahrîr eyle” tavsiyesine uyarak, faaliyete başlar.İşte İstanbul’un anlatıldığı, on ciltlik Seyehatnâme’nin birinci cildi böyle oluşmuş, yarım asır seyahat etmiştir.1671’de Hacc’a gitmiş, 1682’de de ölmüştür.EDEBİ KİŞİLİĞİ: Çocukluğundan beri hemen hemen tanımadığı insan ve çevre kalmayan, zeki, her gördüğünü sorup öğrenmeğe meraklı, gerçek bil gisini kitaptan çok hayattan almak isteyen, fırsat buldukça öğrenme arzu sunu son demlerine kadar devam ettiren, genç yaşta seyahat etme merakı başlamış, ufak cüsseli minyon bir tip olan Evliya Çelebi, ata binmeyi, cirit oynamayı, silâh kullanmayı çok iyi bilir.Yüksek mevkilerde gözü olmayan yazar, sevimli ve karşısındaki de çok iyi diyalog kurar; hattat, nakkaş, musıkîşinâs ve kendi çapında bir şairdir de. İnsanlar ve olaylar hakkındaki görüşlerini, gereğine göre, açık ve ya kapalı bir biçimde söylemekten geri durmamış hükümet başında bulu nanların halka yaptıkları zulmü ve yolsuz idareyi, sırası geldikçe eleştirmekten çekinmemiştir.Seyahatnâme’nin hemen her cildinde rastlanan çeşitli olaylar için tarih düşürme şiirlerine bakılırsa Evliya Çelebi’nin şairliği zayıftır. Nesri ne gelince konuşur gibi sade samimî üslûbu dil kuralları yanlışlarına rağ men sürükleyici bir anlatımı vardır. Sıkça rastlanan karşılıklı konuşmalar, XVII. yüzyıl konuşma dili için değerli örneklerdir.Üslûbunda alaycı bir hava vardır. Tanıdığı çeşitli insanların gülünç yanlarını iyi yakalar ve mübalâğacı bir biçimde anlatır. Hatıralarını nakle derken insanların hayal güçlerinin hoşlanacağı bazı garip olaylar da katmış fil doğuran kadınlardan, gaipten haber veren mağaralardan vb. bahsetmiş tir. Türkçe bir ifadeyi Arapça zannederek okuyamayanlardan bahisle za manın âlimlerini yermiş, yabancıların Süleymaniye Camii’ne hayranlıkla rını gülünç bir biçimde canlandırmıştır.Eseri, uzun bir seyahatin hikâyesi olmakla beraber, tarih, coğraf ya, bazı kişilerin hayat hikâyeleri, kitabeler, dil, folklor ve ekonomik ha yat gibi birçok konuya kaynaklık eder.Yazar doğrudan gördüklerini yazdığı gibi bazı şeyleri okudukların dan ve işittiklerinden nakletmiştir. Nitekim birçok yerli ve yabancı kaynaktan yararlanmış, gezdiği yerlerin dillerinden küçük örnekler vermiş, bazı olayları -katılmadığı halde- bizzat katılmış gibi nakletmiştir.Evliya Çelebi, gördüğü ulusların bütün özelliklerini yansıtmağa ça lışmış, kendisi için önemli bulduğu yanları uzun-uzadıya anlatmış, kitabeler toplamış, ünlü kişilerin hayât hikâyelerini, velîlerin menkıbelerini, eserleri ni nakletmiştir. Bu açılardan eseri, XVII. yüzyılın eşsiz bir ana kaynağıdır.ESERİ: Evliya Çelebi Seyahatnâmesi 10 cilttir. Yazar bu büyük eserini, çeşitli yıllarda kısım kısım yazmış, sonra bazı eklerle tamamlamış tır.b. Eserle yazar arasındaki ilişkiyi belirtiniz.3. MetinMektupŞikâyetnameKanuni Sultan Süleyman, Bağdat’a girdiği zaman Fuzûlî, hükümdara meşhur Bağdat Kasidesi’ni sunar. Kasideyi çok beğenen hükümdar Fuzûlî’ye Bağdat vakıflarının masraf fazlasından verilmek üzere günde dokuz akçelik bir tahsisat bağlanmasını ister. Bu parayı alabilmesi için Fuzûlî’ye bir de berât verilir. Fuzûlî, vakıf memurlarının sahtekârlıkları yüzünden uzun süre oyalanır, yolsuzluklardan rahatsız olan şair, dostu Nişancı Celâlzade Mustafa Çelebi’ye hitaben durumunu anlatan bir mektup yazar.Kısaca tam bir ümit ile elimde olmadan durdum ve derdimi anlatmak için vakıf görevlilerinin karşısına çıktım. Gerçi onlarla görüşmeye fırsat olmadı ama derdimi anlatmak için uğraştım. Sonunda uğursuz bir vakitte kötü bir hâlde karşılarına çıktım. (orada) Bir topluluk gördüm ki hâlleri perişan ve (onlarda) ne safadan ne doğruluktan eser var. Meclisleri sanki hileyle kurulmuş bir tuzak, mecliste hazır bulunanlar: “İşte onlar hayvanlar gibidir hatta daha da aşağıdır.” uygunsuz hareketleri ve azar dolu sözcükleri Nuh Tufanı’nın dalgalarına benzer. Yine de onların olduğu yere ulaşmak için gayret ettim.Selam verdim, rüşvet değildir diye almadılar. Hüküm gösterdim, yararsızdır diye mültefit olmadılar (İltifat etmediler). Gerçi görünüşte sözde itâat gösterdiler ammâ hâl diliyle bütün sorularıma cevap verdiler:Dedim: Ey memurlar! Bu ne yanlış iş ve kaş çatıklığıdır.Dediler: Her zaman bizim âdetimiz budur.Dedim: Benim saygımı uygun görmüşler ve bana emeklilik fermanı vermişler ki ondan sürekli olarak yararlanayım ve padişaha gönül rahatlığı ile dua edeyim.Dediler: Ey zavallı! Sana haksızlık etmek istemişler ve ne olacağı belirsiz bir mal vermişler ki durmadan mücadele edesin ve uğursuz yüzler görüp sert sözler işidesin.Dedim: Berâtımın içindekiler ne için yapılmaz? Dediler: Zevâidir (gelir fazlasıdır), yapılması mümkün olmaz. Dedim: Böyle evkaf zevâidsiz olur mu?Dediler: İstanbul’un giderlerinden arta kalsa bile bizden kalır mı?Dedim: Vakıf malını çok kullanmak günahtır.Dediler: Akçamız ile satın almışız, bize helâldir.Dedim: Hesap isteseler bu tuttuğunuz yolun bozukluğu görülür.Dediler: Bu hesap kıyamette sorulur.Dedim: Dünyada dahi hesap olur, haberini işitmişiz.Dediler: Ondan dahi korkumuz yoktur, kâtipleri razı etmişiz.Gördüm ki soruma cevaptan başka nesne vermezler ve bu berât ile isteğimi yerine getirmeye gerek görmezler. İster istemez uğraşmayı bıraktım, yaslı ve yoksun olarak yalnızlık köşeme çekildim.(…)Okuduğunuz metin Fuzûlî’nin Nişancı Celâl-zade Mustafa Çelebi’ye hitaben yazdığı ve “Şikâyetname” adıyla ünlenen mektubudur.- Metnin planını çıkarınız. Eserde hangi konu işlenmektedir? Sözlü olarak ifade ediniz.
Kanuni Sultan Süleyman’ın Bağdat’a gitmesiFuzuli’nin hükümdara kaside sunması ve hükümdarın kasideyi beğenmesiFuzuli’ye dokuz akçelik maaş bağlanmasıFuzuli’nin maaşını ülkedeki yolsuzluktan dolayı alamamasıFuzuli’nin durumu bir mektupla yetkililere haber vermesi- Eserde Fuzûlî nelerden şikâyet etmektedir? Bir cümle ile ifade ediniz.
Fuzuli işlerini düzgün yapmayan devlet memurlarından şikayet etmektedir.13. EtkinlikOkuduğunuz mektubu yorumlayınız. Metindeki düşüncelere katılıp katılmadığınızı aşağıdaki boş bırakılan yere yazınız.14. EtkinlikŞikâyetnameSelâm virdüm rüşvet degüldür diyü almadılar, hüküm gösterdüm fâ’idesüzdür deyü mültefit olmadılar. Eğerçi zâhirde sûret-i itâ’at gösterdiler ammâ zebân-ı hâl ile cemî-i suâlüme cevâb virdiler. Dedüm “yâ eyyüha’l- eshâb” bu ne fi’l hatâ ve çîn-i ebrûdur. Dediler muttasıl âdetümüz budur. Dedüm benüm ve re’âyetüm vâcip görmişler ve bana berat-ü tekaaüd vermişler ki evkaafdan hemîşe behre nend olam ve padişâha ferâgatle du’a kılam.Yukarıdaki metin parçası Fuzûlî’nin “Şikâyetname” olarak bilinen özgün metninden alınmıştır.1 . Günümüz Türkçesiyle verilen metin ile bu metin parçası arasındaki dil ve anlatım özelliklerini belirleyiniz.-
Altı çizili kelimeleri günümüz Türkçesini de göz önünde bulundurarak dil yönünden karşılaştırınız.
- Yabancı kaynaklı kelime ve söz kalıplarını bulunuz. Bunları aşağıdaki bölümlere yazınız.
1.Dil ve anlatım özellikleri2. Altı çizili kelimelerin dil yönünden incelenmesi3. Yabancı kelime ve söz kalıplarıYukarıdaki metnin dili sade metne göre daha süslü ve ağırdır. Anlaşılması biraz zordur. Sadeleşmiş metnin dili ise sade ve anlaşılır bir dildir.Yukarıdaki parçadaki altı çizili kelimelerde günümüz Türkçesine göre ses uyumu kuralının henüz yerleşmediğini görüyoruz. Eklerde yuvarlaklaşmalar var. ( deyü)mültefit olmadılar, zâhirde sûret-i itâ’at gösterdiler ammâ zebân-ı hâl ile cemî-i suâlüme cevâb virdiler, yâ eyyüha’l- eshâb, fi’l hatâ ve çîn-i ebrûdur, re’âyetüm vâcip, berat-ü tekaaüd vermişler ki evkaafdan hemîşe behre nend olam ve padişâha ferâgatle du’a kılam.15. EtkinlikÜç gruba ayrılınız. Okuduğunuz metinlerin hangi gelenek içinde yazıldığını tartışınız. Sonuç ları aşağıya yazınız.16. Etkinlika. Yazarın fikrî ve edebî yönü hakkında çıkarımda bulununuz. Çıkarımlarınızı aşağıya yazınız.
-
Asıl adı Mehmet oğlu Süleyman’dır.
-
Öğrenimi hakkında kesin bir bilgi olmayıp, eserlerinden İslâmî bilimler ve dil alanında çok iyi bir eğitim aldığı anlaşılmaktadır.
-
Türkçe divanının önsözünde “Bilimsiz şiir temelsiz duvar gibidir, temelsiz duvar da değersizdir.” demektedir.
-
Türkçe divanındaki şiirlerini Azerî lehçesinde yazmıştır.
-
Eserlerinde kullandığı dil dönemindeki divan şairlerine göre daha sade, anlaşılır bir Türkçedir.
-
Halk deyişlerinden bolca yararlanmıştır.
-
Bedensel zevklerden ziyade tasavvufî bir aşk, ehlibeyte duyulan özlem, ayrılık acısı şiirlerinin konusunu teşkil etmiştir.
-
Duygu ve düşüncelerini çok içten ve lirik bir şekilde ifade etmeyi kolayca başarmıştır.
-
Bu açıdan bakıldığında Türk şiirinde karşılaştırılabileceği tek şair Yunus Emre’dir. Leyla ve Mecnun mesnevîsi aynı konuda yazılmış (Arapça ve Farsça dâhil) en iyi mesnevîlerden biridir.
-
İran şiirinden Hafız, Türk şiirinden ise Nesimî ve Nevâî çizgisini en başarılı şekilde kemale erdirmiştir.
-
Kendisinden sonra gelen bütün divan şairlerini etkilemiştir.
-
Padişah tarafından beğenilen kasideler karşılığında dokuz akçelik maaşla ödüllendirilmiştir.
-
Maaşını alamayınca Şikayetnãme’yi yazmıştır.
-
Şikayetnãme Fuzuli’nin en önemli eserlerinden biridir. Şikâyetnâmesinde Fuzuli şöyle der: “Selam verdim rüşvet değildir diye almadılar. Hüküm gösterdim faydasızdır diye mültefit olmadılar.”
b. Eserle yazar arasındaki ilişkiyi belirtiniz.17. EtkinlikŞikâyetname adlı metnin ana düşüncesi ile ana düşünceye yardımcı olumlu ve olumsuz yargı ları belirleyip aşağıda verilen bölüme yazınızAna DüşünceYardımcı DüşünceVerilen sözler mutlaka yerine getirilmelidir.Yetenek ödüllendirilmelidir.Devlet görevlisi görevini kötüye kullanamaz.Yapılan haksızlıklar mutlaka giderilmelidir.ANLAMA VE YORUMLAMA18. Etkinlika. Aşağıda sade ve sanatkârane nesir örneği vardır. Bu metin parçalarından hareketle sade ve sanatkârane nesirleri bulup gösteriniz. Eserleri karşılaştırarak özelliklerini aşağıdaki uygun yerlere yazınız.A. Sefer-i Ejderhan ve KazanFî sene 976. Vezîr-i a’zam Celîl Mehmed Paşa-yı Tavîl, her bâr Acem memâliki fütûhâtı mukaddemâtına sarf-ı efkâr itmekten hâli değül idi. Ve cümle-i mukaddemâtınun elzemi asker-i İslâmun zahîresini sühûletle tahsîl ve tekmil idügi zahir olmağla ba’zı ehl-i vukûf Kara Denize cârî olan Ton suyı ve yine Bahr-ı Kulzüme akan İtil Irmağı mâbeynleri mesâfe-i kalîledür.(.)Peçevî Tarihi’ndenB. Fezleke’denDivanda Sipahilerin AyaklanmasıRebiulâhirin yirmi üçüncü günü, Salı günü, ulûfe çıkarup yeniçeriye verildi. Sonra sipahiye ikişer, üçer kise verilmekle mutâd üzre talep edüp kaldırmadılar. Taşra hazinede hazır akçe bulunmamağla arz olunup iç hazineden yüz yük akçe hemen verilüp bundan sonra yine almayup başdefterdar Şerif Mehmet Paşa’nın başı kesilmeyince olmaz deyu ısrar ettiler. Ağalarını taşlayup çavuşbaşı ve kapucular kethudası üç defa varup “Muradınız nedir, defterdar başın neylesiz?” dedikçe taşladılar.SANAKKARANE NESİRSADE NESİRSefer-i Ejderhan ve Kazan adlı metin sanatkâre metin örneğidir. Bu metnin dili ağırdır. Tamlamalar ve uzun cümleler çokça kullanılır. Arapça ve Farsça kelimeler çoğunluktadır. Seci denen kafiyeye çokça yer verilir.Fezleke’den adlı metin sade nesir örneğidir. Bu nesrin dili sade ve süsten uzaktır. Anlaşılması sanatkarâne metne göre daha kolaydır. Uzun cümle ve tamlamalardan kaçınılır.b. İki nesir arasındaki en belirgin farkın neden kaynaklandığını belirtiniz.İki nesir arasındaki en belirgin fark dilden kaynaklanmaktadır. Sanatkârane metinlerde ağır ve süslü bir dil kullanılırken sade nesirde sade ve anlaşılır bir dil kullanılır. Sanatkârene metinlerde asıl amaç yazı ile sanatı göstermek olduğu için dil alabildiğine ağırlaşmıştır. Sade nesirde ise anlatılanlar halk için olduğu için halkın anlayacağı bir dil kullanılmıştır.c. Sade ve sanatkâr nesrin özelliklerini maddeler hâlinde defterinize yazınız.Sade NesirDil süsten uzaktır.Yabancı kelimelere çok fazla yer verilmez.Amaç sanat yapmak değil, bilgilendirmektir.Sanat halk için yapılır.Secilere fazla yer verilmez.Arapça ve Farsça tamlalar çokça kullanılmaz.Sanatkârane NesirSüslü ve ağır bir dili vardır.Secilere çokça yer verilir.Asıl amaç sanat yapmaktır.Arapça ve Farsça tamlamalar çokça kullanılır.Yabancı kelimeler sıklıkla kullanılır.Uzun cümleler tercih edilir.19. EtkinlikOkuduğunuz sade ve sanatkârane metinlerden hareketle dönemin kültürü ve edebiyat zevki hakkında çıkarımlarda bulununuz.Edebiyat çokça gelişmiştir. İnsanlar düşüncelerini açıklarken edebî dili kullanmaktadır. Büyük şairlerin yetiştiği bir dönemdir. Şairler devlet başkanları tarafından ödüllendirilmektedir. Sanatçıların sanatları takdir ediliyor. Edebiyat hem halk için hem de sanat göstermek için yapılıyor. Metinlerde Arapça ve Farsça kelime ve tamlamalara sıkça rastlamak mümkündür. Düz metinler de bile şiir dilinin özelliklerini görmek mümkündür.20. EtkinlikAşağıdaki metinleri inceleyiniz ve metinlerin sonunda yer alan etkinlikleri yapınız.1. MetinAhmed-i DâîGermiyan yöresinden Mir Süleyman şairlerindendir. Çengnâme adlı manzum kitabı ve yazışma kurallarını ihtiva eden bir eseri vardır. ükûdü’l- Cevâhir adıyla bilinir. Farsça olarak açıklanmış Arapça bir lügati ve çeşitli vezinlerde nazm edilmiş çok sayıda kıtası vardır. Gazel tarzı eskilere benzer. Çağdaşı olan nesir yazarlarına oranla çoğundan üstündür. Ama zamanımızda o üslup uygulamadan kalktığı ve hükmü kaldırılmış kitaba döndüğü için o tarz ile şimdi işlem yapılmaz. Zamanımızın yazarları ve nesir ustaları son derece zarif ve latiftirler. Şimdi o üslup tamamen terk edilmiştir. Şiir tarzı ise durumuna tanıktır. Bu şiir onun kendi ürünü ve güzel makbul icadıdır.Gazel:Eyâ hurşîd-i meh- peyker cemâlin müşteri manzar Ne manzar manzar-ı tâli’ne tâli’ tâli’-i EnverGünümüz Türkçesiyle:Ey yüzü parlak ayı andıran sevgili, yüzün müşteri yıldızı görünümünde. O ne talihli manzara öyle, manzaraların en parlağı.Latîfî Tezkiresi2. MetinJaponya’da Ahlak ve AdetBu ada halkının büyükleri ve uluları enselerinde birer perçem kor. Orta tabaka halkı başının yarısını tıraş eder. Oğlancıklar başının önünü tıraş eder ve hepsinin yanında birbirinin perçemine el ile dokunmak büyük ayıp ve ardır. Hepsi kıllarını cımbız ile yolarlar. Ve bunlar ak, kerli- ferli ve güzel olur. Döşek gibi kaba ve pak hasırlar ile evlerini döşeyip onun üzerine otururlar. Başlarının altını taş ve odun ile kabartırlar ve bunlar açlığa ve susuzluğa ve sıcağa ve uykusuzluğa çok sabreder ve dayanırlar. Doğan çocukları sert soğuklarda bile ırmaklara sokup yıkarlar. Memeden kestikten sonra analarından ayırıp güç yerlerde büyütürler ve ava alıştırırlar. Lakin fakirlikten daha çok nefret edilecek ve iğrenç nesne görmezler. Bundan ötürü çoğu kadınlar oğulları fakir olup ulular hizmetine varmasın deye onları öldürürler. Avratlar ipekten kumaşlar giyer ve baştan ayağa dek örtünürler. Papuçlan buğday sapından işlenip örülmüştür. Erleri büyük tafra ile giyinmiş ve silahlamış gezerler. Ve bunlar Çin halkı gibi temizliğe, arılığa çok dikkat ederler. Kaz, tavuk ve benzeri hayvanları bile evlerinde kirletirler deye komazlar, hep kırda gezdirirler. Ve yemeklerinde diz üzerine oturup iki çatal çubuk ile alıp yerler, ellerini bulaştırmazlar. Ve yaygıları kirletmemek için papuçlarını dışarıda çıkarıp çok dikkat ederler. Deniz kıyılarında ve şehirlerde alçak hâili olanlar sebzevat, pirinç ve balıkla geçinirler, uluları çoğu av eti yerler, balığa da düşkündürler. Türlü ziyafeti ederler. Her bir türlü yemekte sofrayı bozup değiştirirler.KÂTİP ÇELEBİ, Cihannümâ’dan3. MetinTürkiye’de Kahve ve TütünSene 962 (1554) tarihine gelinceye kadar İstanbul’da ve umumen Rum ilinde kahve ve kahvehane yok idi. Ol sene içinde Halep’ten Hakem namında bir herif ve Şam’dan Şems adlı bir zarîf gelip Tahtakale’de birer dükkân açıp kahve satmaya başladılar. Keyfe düşkün ahbaplar, hususiyle okur yazar kısmından nice zarifler toplanır oldu ve yirmişer otuzar bir yerde meclis kurar oldu. Kimi kitap okur; kimi tavla ve santrançla meşgul olur, kimi yeni yazılmış gazeller getirip maariften bahsolunur; nice akçeler ve pullar sarfedip ahbap toplantısına sebep olmak için ziyaret tertip edenler, bir iki akçe bahası vermekle andan fazla toplantı safasın eder oldular. Şu derecede ki devam eden mâzuller, kadılar, müderrisler ve işi gücü olmayıp köşesinde oturanlar takımı “Böyle eğlenecek yer olamaz.” deyü oturacak ve duracak bir yer bulunmaz oldu. Ol kadar şöhret buldu ki devlet adamlarından gayrı büyükler duramıyarak gelir oldular.
İmamlar ve müezzinler ve gösterişçi sofular: “Halk kahvehaneye müptela oldu!” dediler, ulema ise: “Kötülük yeridir. Ana varmaktan meyhaneye varmak evlâdır.” deyip hususiyle vâızlar yasak edilmesi hususunda gayet itina eder oldular. Müftüler: ” Her nesne ki kömür derecesine vara, tam haramdır.” diye fetvalar verdiler. Merhum Sultan Murat Han-ı Salis zamanında büyük tembihler oldu. Lakin… ulema ve meşayihten, vezirlerden ve kibardan içmez adam kalmadı. Hatta bir dereceye vardı ki büyük vezirler akar için kahveler ihdas ettiler ve günde ikişer altın alır oldular.Tütünü, bin dokuz(1600) içinde İngiliz keferesi getirdiler. Bazı hastalıklara şifa olmak namına sattılar. Ehl-i keyften bazı yârân: “Keyfe müsaadesi vardır.” deyip müptela oldular.Peçevî Tarihi’nden4. MetinKâğıthaneBu hakîr-i pür taksir, Melek Ahmet Paşa efendimizle bu Topçular Sarayı’nda sakin olurken, her gece Kâğıthane’de nice yüz bin fişeng-i pür rengin sema boşluğuna ağdığını temaşa edip nice yüz bin top u tüfenk sedasın işittik. En son yarân-ı safânın birinden bu şâmdanlığı sual ettikte, o vefalı dost, bu hakirin ahvaline vâkıf olup:“Ey gam ve kederde perişan hâtır olan biçare! Aklını fikrini yitirmiş âvare! Niçin gam çölünde Mecnun gibi mahzun olup bu heva dolu Kâğıthane’den nasibini almazsın? Başka eğlence yerlerinde dahi bu Kâğıthane cemiyeti gibi bir şadmanlık olmamıştır. O bayramı görmeyen adam, yeryüzünde hiçbir şey görmüş değildir.” diye Kâğıthane’yi öyle bir methedip ballandırdı ki bu meyyâl tabiatım, berrak su misali Kâğıthane’ye doğru aktı. Ve şu beyitler hatıra geldi ki:Gönül eğlencesi seyr ü safâdırSafâ sür kim bu dünya bîvefâdırKişi zevk ile olısar ferah-nâkHeman zevk eyle cânım, olma gamnâk!Deyip o ân Paşa’ya varıp Kâğıthane’ye gitmeye izin alıp kırk altın sarfedip iki koyun ve başka sayısız miktar yiyecek ve içecekler alıp münasip can dostlarımdan beş altı ağa ile çadırlarımızı alıp Kâğıthane Nehri’nin kıyısında, çınar ağacı gölgesinde kurup gece ve gündüz sohbet-i hâz’a başlayıp güyâ her gün Hüseyin Baykara zevki ederdik.Tamam iki ay bu sahra-yı çemanzâr u lâlezâr-ı Kâğıthane’de öyle ayş ü işretler olmuştur ki diller ile anlatılmaz ve kalemler ile yazılmaz.İstanbul’un bütün âyan ve eşrafı ve mirasyedi hoppa çelebileri bu Kâğıthane meydanında üç bin kadar nakışlı hayme ve çadırlar ve sayvanlar ve cibinlikler ile dümdüz ovayı bezeyip her gece cümle haymeleri nice yüz kere bir kandiller ile bal mumu ve yağlar ile ve yaldız benzeri fânuslar ile tutuştururlardı.Yatsıdan sonra yüz bin serraha fişeği semaya karışıp berkîler, bahrîler, kelebekler, badaloşkalar, delice ve gebeşler, horozlar, kule vesair envai fişeklerle ateş edip gûya Kâğıthane Nemrut ateşi içinde kalıp ve nice bin âhî, evangeli, serbâzân topları ateş edip sabaha kadar yer ve gök, gök gürültüsü misali gümlerdi.İki binden fazla dükkânlarda yiyecek ve içecekten başka bütün kıymetli şeyler mevcut idi.Evliya ÇELEBİ, Seyahatnameden5. Metinİlâhî! Ben yoğiken ne olacağımı ve beni yaratmadan ne edeceğimi bilirdin. Benim ne kulpa yapışacağımı başıma yazmış, ne yola gideceğimi ezelden çizmiş idin. Eğer ezelde kulluğa kabul ettinse fazl senindir, ni’met bana. Eğer reddeyledinse adl senindir, hasret bana.İlâhî! Kabûl senden, red senden. İlâhî! Şifâ senden, derd senden.Sâbıra-ı ezelde ne yazdınsa ol olur, hâtime-i ömrde ne kodunsa ol gelir.Eğer mutî’ kulların tâatlerine inanırlarsa asîlerin dahi keremine dayanırlar.İlâhî! Her neyi gülzâr ettinse anı ittim. İlâhî! Elime her ne sundunsa anı tuttum.İlâhî! Gönlüm oduna her ne yaktınsa ol tüter. İlâhî! Vücûdum bağına her ne diktinse ol biter.İlâhî! Dil verdin, zikrinden ayırma; gönül verdin, fikrinden çevirme. Îman verdin, dâim eyle; ihsan verdin, kaaim eyle.a. Okuduğunuz metinleri; nesir türleri, konuları ve anlatım biçimi bakımından gruplandırınız. Gruplandırdığınız türleri aşağıdaki uygun bölümlere yazınız.Nesir Türleri Bakımından-
Sade Nesir-
-
Sanatkârane Neisr
Konuları Bakımından-
Tezkireler
-
Seyahatnameler
-
Tarihler
-
Hatıralar
-
Dini metinler
Anlatım Biçimi Bakımından-
Açıklayıcı ve bilgilendirici anlatım
-
Betimleyici ve öyküleyici anlatım
b. Metinlerin ortak yönlerini tespit edip eserlerin hangi geleneğe ait oldukları ile ilgili çıkarımlarda bulununuz.Metinlerin ortak yönleriAit oldukları gelenekMetinlerin ortak yönleri öğretici metin olmalarıdır.Metinlerin ait odluğu gelenek öğretici metin geleneğidir.DEĞERLENDİRMEa. Aşağıda boş bırakılan yerlere uygun sözcükler getiriniz.- On ciltlik meşhur Seyahatname eserinin yazarı EVLİYA ÇELEBİ’dir
- Şairlerin hayatları ve edebî kişilikleri hakkında bilgi veren eserlere TEZKİRETÜ’Ş-ŞUARA denir.
- Fuzûlî’nin mektup tarzıyla yazmış olduğu eserinin adı ŞİKÂYETNAME’dir.
- XVI. yüzyıl divan edebiyatında nesir türleri ikiye ayrılır, bunlar: SADE ve SANATKÂRENE nesirdir.
b. Aşağıdaki çoktan seçmeli soruları ce vaplayınız.1. Aşağıdaki şair ve yazarlardan hangisinin tarih veya coğrafya alanında eseri bulunmamaktadır?A) Evliya Çelebi B) Peçevi C) Nedim D) Naima E) Kâtip Çelebi2. Divan edebiyatında, edebiyatın konusu içine giren eserleri ve bunların sanatçılarını değerlendiren eserlere ne ad verilir?A) Seyahatname B) Dinî eser C) Tarih D) Tezkire E) Mektup3. Aşağıdakilerden hangisi divan edebiyatı nesir türlerinden değildir?A) İlmî eser B) SeyahatnameC) Mesnevi D) TezkireE) Tarih4. Divan edebiyatı nesir türleri için aşağıdaki yargılardan hangisi söylenemez?- Sade nesirde amaç sanatlı anlatımdır.
- Sade ve sanatkârane nesir arasındaki en önemli fark dili ve anlatımıdır.
- Sade nesir dinî, tasavvufi, tarihî ve ilmî eserlerde daha çok görülür.
- Sanatkârane nesir, tarihî, ahlaki ve edebî konularda yazılır
E) Divan edebiyatı nesri sade ve sanatkârane olmak üzere ikiye ayrılır.c. Aşağıdaki sanatçılarla eserleri eşleştirinizKâtip Çelebi-CihannümaEvliya Çelebi-SeyahatnamePeçevi- TarihiLatîfî-TezkireFuzûlî-ŞikâyetnameÜNİTE SONU DEĞERLENDİRMESİa. Aşağıda boş bırakılan yerlere uygun sözcükler getiriniz.1. İslamiyetin kabulünden sonra oluşturulan ilk eserlerde bazı Arapça ve Farsça kelimeler kullanılmaya başlanmıştır.2. XIII. yüzyılda yaşayan Hoca Dehhanî divan şiirinin ilk temsilcisi kabul edilir.3–Danişmentname Anadolu’nun Müslüman Türklerin hâkimiyetine geçmesi sırasında Danişmend Gazi ve Melik Gazi’nin gös terdikleri kahramanlıkları anlatan bir halk destanıdır.b. Aşağıdaki bilgilerin başına doğru ise (D), yanlış ise (Y) yazınız.(Y ) Türkler, İslamiyetten sonraki hayatların da İslamiyet öncesi dönemdeki kültürle rinden tamamen uzaklaşmışlardır.(D ) X. yüzyıl ile XII. yüzyıl arasında Türk edebiyatı bir geçiş dönemi yaşamıştır.(Y ) Gazelin en güzel beytine matla beyit adı verilir.c. Aşağıdaki çoktan seçmeli soruları ce vaplayınız.1. Aşağıdakilerden hangisi Islâmiyetin etki siyle oluşturulan geçiş dönemi eserlerin den biri değildir?- Orhun Abideleri
- Divan-ı Hikmet
- Divan-ı Lügati’t Türk
- Kutadgu Bilig
E) Atebetü’l-Hakayık2 İslami Türk edebiyatının elimize geçen ilk ürünüdür. Dinî, ahlaki görüşleri içeren didaktik tarzdaki eser, aruz vezniyle ve mesnevi nazım biçimiyle yazılmıştır. Eser, Türk edebiyatının ilk siyasetnamesi olarak kabul edilir.Bu parçada boş bırakılan yere aşağıdaki eserlerden hangisi getirilmelidir?- Divanü Lügati’t – Türk
- Divan-ı Hikmet
- Muhakemetü’l – Lügateyn
- Atebetü’l-Hakayık
E) Kutadgu Bilig3. Islamiyetten önceki ve sonraki dönemin karşılaştırılmasıyla ilgili olarak verilen aşağıdaki yargılardan hangisi yanlıştır?-
İslamiyetten sonra Türklerin sosyal ve kültürel hayatında pek bir değişiklik ol mamıştır.
-
Türkler İslamiyetten sonra yaşadıkları gö çebe hayatı bırakıp yerleşik hayata geç mişlerdir.
-
İslamiyet sayesinde Türklerde birlik dü şüncesi oluşmuş, sağlam bir birlik mey dana gelmiştir.
-
Türkler bu zamana kadar çok az yazılı ürün vermişlerdir, bu dönemde yazılı ürünler de çoğalmaya başlamıştır.
E) O güne kadar dış etkilerden uzak olan Türkçeye Arapça ve Farsça kelimeler girmeye başlamıştır.4. Divanü Lügati’t Türk adlı eserle ilgili ola rak verilen aşağıdaki yargılardan hangisi yanlıştır?- Türk dilinin ilk sözlüğü kabul edilir.
- Eser, sadece bir sözlük değil, aynı za manda Türk folklorunun ilk kitabıdır.
- Eserde İslamiyet Öncesi Döneme ait söz lü ürün örnekleri vardır.
- Yusuf Has Hacip tarafından kaleme alın mıştır.
E) Eser Arapça olarak yazılmıştır.5. XI ve XII. yüzyıl Türk edebiyatı ile ilgili olarak aşağıdaki yargılardan hangisi yan lıştır?- Âşık tarzı Türk şiiri ortaya çıkmıştır.
- İslami ilk ürünler verilmiştir.
- Eserlerde Arapça ve Farsça sözcükler kullanılmaya başlanmıştır.
- Ürünlerde İslami kültürün izleri vardır.
E) Şiirlerde aruz ölçüsü kullanılmaya başlanmıştır.6 ……….. , anonim halk şiiri nazım biçimidir. Sadece dört mısradan oluşur. Yedili hece öl çüsüyle söylenir. uyak düzeni aaxa şeklinde dir. İlk iki dizesi uyağı doldurmak ya da te mel düşünceye bir giriş yapmak için söyle nir. Temel duygu ve düşünce son iki dizede ortaya çıkar. Aşk, sevgi, ayrılık gibi konu larda söylenir.Bu parçada boş bırakılan yere aşağıdaki-lerden hangisi getirilmelidir?A) Ağıt B) Ninni C) MâniD) Türkü E) Destan7. Tasavvuf edebiyatı ürünü olan “ilahi” ile ilgi li aşağıdaki yargılardan hangisi yanlıştır?- Din ve tasavvuf konuları işlenir.
- Belli bir ezgiyle söylenir.
- Kendine ait özel bir biçimi yoktur, koşma ya da semai biçimlerinde olabilir.
- Genellikle hece ölçüsü kullanılır.
E) Ağırlıklı olarak beyit nazım birimi kullanılır.8. Aşağıdakilerin hangisi halk şiirinin genel özelliklerinden biri değildir?-
Halkın içinden doğan eserler, konu, te ma ve duyarlık bakımından halkın haya tına sıkı sıkıya bağlıdır.
-
Nazım birimi olarak bent ve beyit esas alınır.
-
Şiirlerde, genellikle millî ölçü olan hece ölçüsü kullanılır.
-
Aşk, doğa, ayrılık gibi halkı ilgilendiren somut konular işlenir.
E) Yalın, içten ve doğaçlama bir anlatım kullanılır.9 diğer halk şiiri türlerine göre biraz daha özgürce uyaklanır ve ilk söyleyeni, bir süre geçtikten sonra unutulur. Daha çok Or ta ve Güney Anadolu’da Afşar ve Türkmen kökenli toplumlarda, belli geleneksel eylem lere uyularak ölen kişinin başında ya da o gömüldükten sonra genellikle kadınlar tara fından söylenir.Bu parçada boş bırakılan yere aşağıdaki-lerden hangisi getirilmelidir?A) Ağıt B) Destan C) Türkü
D) Ninni E) Mâni10. Aşağıdakilerden hangisi halk edebiyatı nesri ürünlerinden değildir?A) Karagöz B) RomanC) Tekerleme D) FıkraE) Masal11. Aşağıdaki cümlelerden hangisi halk şiiri nin genel özelliklerinden biri değildir?- Halk kültürüne ve diline bağlılık esastır.
- Süsten uzak, yalın bir Türkçe kullanılır.
- Millî ölçü olan hece ölçüsü kullanılır.
- Aşk, doğa, ayrılık, özlem, dil, tasavvuf gi bi konular işlenir.
E) Genellikle tam ve zengin kafiye kullanılır.12. Anonim halk edebiyatı nazım türü olan ağıtın, İslamiyet Öncesi Türk Edebiyatında karşılığı………, divan edebiyatında karşılığı ise……………..Bu cümlede boş bırakılan yerlere sırasıy la aşağıdakilerden hangisi getirilmelidir?- Sagu – mersiye
- Mersiye – sagu
- Koşuk – mesnevi
- Sav – mersiye
E) Sagu – hicviye13. Âşık edebiyatı nazım şekillerinden koşmanın bir türü olan bu şiirlerde yiğitçe bir söyleniş vardır. Savaş, kahramanlık gibi konular işle nir.Yukarıda tanıtılan şiir türü aşağıdakiler-den hangisidir?A) Destan B) Koçaklama C) Taşlama D) Güzelleme E) Ağıt14. Aşağıdaki cümlelerden hangisi halk şiiri nin genel özelliklerinden biri değildir?-
Toplum hayatını ilgilendiren sorunlara da sık sık eğilen şairler, bunlarla ilgili eleşti riler getirirler.
-
Doğal, somut ve samimi bir anlatım var dır.
-
Nazım birimi olarak dörtlük esas alınmış tır.
-
Şiirler genellikle saz eşliğinde, belli bir ez giyle okunur.
E) Ölçü olarak aruz vezni tercih edilmiştir.15. Din ve tasavvuf konularının işlendiği şiirlere …………..denir. Bunlar herhangi bir tarikatın görüşlerini yansıtmaz; konuyu genel olarak ele alır. Koşma gibi uyaklanır ve genellikle 4+4 duraklı 8’li ölçü kullanılır.Yukarıda boş bırakılan yere aşağıdakiler-den hangisi getirilmelidir?A) Nefes B) Deme C) SemaiD) İlahi E) Mesnevi16. Alevi ve Bektaşi şairlerin, ayinlerde, meclislerde ezgiyle okudukları, koşma biçimindeki şiirlere adı…….. verilir. Genellikle tasavvuftaki vahdetivücut düşüncesi anlatılır. Bunun yanında Hz. Muhammed ve Hz. Ali için övgüler de söylenir. Bu şiirlerde kalenderaneve alaycı bir üslup dikkati çeker.Bu parçada boş bırakılan yere aşağıdaki-lerden hangisi getirilmelidir?A) Nefes B) İlahi C) NutukD) Deme E) Devriye17. Arap şiirinde çok kullanılan bir nazım biçimi dir. Arapçadan İran şiirine, oradan da Türk şiirine geçmiştir. Beyit sayısı 33 ile 99 ara sında değişmekle birlikte daha kısa veya uzun olanları da vardır. Matla beyti kendi arasında uyaklıdır. Sonraki beyitlerin ilk dize leri serbest, ikinci dizeleri baştaki iki dize ile uyaklıdır.Bu parçada tanıtılan divan edebiyatı na zım biçimi aşağıdakilerden hangisidir?A) Gazel B) Kaside C) Şarkı
D) Müstezat E) Mesnevi18. “Gazel” ile ilgili olarak aşağıdaki cümle lerde verilen bilgilerden hangisi yanlıştır?- Divan edebiyatının en yaygın nazım biçi midir.
- Edebiyat dünyasına Türklerin kazandırdı ğı bir nazım biçimidir.
- Beyit nazım birimi esasına göre yazılır.
- Aşk, ıstırap, sevgi, sevgilinin âşığa çektir diği cefalar gibi konular işlenir.
E) İlk beytine matla, son beytine makta adı verilir.
Kaynak : Zambak Yayınları