10.Sınıf Edebiyat Kitabı Cevapları 2013 Sayfa ( 68 ile 108 )

  • 3.   ÜNİTE              
3. Oğuz Türkçesinin Anadolu’daki İlk Ürünleri (XIII – XIV. yy)
3. Oğuz Türkçesinin Anadolu’daki İlk Ürünleri (XIII – XIV. yy)
a. Coşku ve Heyecanı Dile Getiren Metinler (Şiir)İNCELEME

 

Metin İnceleme
  1. 13 – 14. yy. da Anadolu’daki sosyal ve siyasi olayları araştırınız. Araştırdığınız konuları sınıfla paylaşınız.
XIII. YÜZYIL
XIII.    yüzyılın başından itibaren tasavvuf cereyanının Anadolu’da halk arasında büyük bir süratle yayılmağa başladığı görülür. Bu yüzyıl, aynı zamanda, çeşitli tarikatların birçok kollar halinde tesir alanlarını genişleterek yurdun her yanına yayıldığı bir dönemdir. Büyük felâketlere yol açan Moğol istilâsı, Horasan dolaylarından büyük bir Türkmen kitlesini Anadolu’nun içerilerine doğru yayılmaya zorlar. Bu yüzyıl, Anadolu’nun göçler ve savaşlar yüzünden, oldukça karışık bir manzara arz ettiği dönemdir.
Mevlevî tarikatı, Mevlânâ’nın ardından, daha çok münevver diyebileceğimiz bir çevrede yayılma alanı bulurken, halk kitleleri arasında da Bektaşî liğin ve ona bağlı kolların büyük bir süratle yayıl mağa başladığı görülür. Kuruluşunda tamamen ehl-i sünnet inancına uyan, uygulamada yine bu öl çüler içinde kalan Bektaşîlik, çeşitli sebeplerden zamanla bozulmuş ve İslâm dininin özünü temsil eden Sünnî inançtan uzaklaşarak çeşitli sapık yol ları benimseyen bir tarikat durumuna gelmiştir.
Geçiş dönemi diyebileceğimiz bu yüzyılın di ğer bir özelliği de, dinî-tasavvufî edebiyat cereyanı içinde yer alan edebî şahsiyetlerin Türkçe ile Farsçayı henüz birlikte kullanma alışkanlıklarını sür dürmeleridir.

XIV. YÜZYIL

XIV. yüzyıl, göçebe Türklerin bir daha geri dönmemek üzere geldikleri Anadolu topraklarına sağlam adımlarla bastıkları, Türkçenin de özellik le sanat eserlerinde artık belli bir şuurla kullanıl mağa başlandığı dönemdir. XIV. yüzyılda da kül tür merkezi henüz orta Anadolu’dur. Önceki yüz yılda olduğu gibi bu yüzyılda da yaşamış olan Türk şair ve yazarlarının büyük bir kısmının eser lerini iki dille yazmaları, henüz bu dönemin de ge çiş devri olduğunu gösterir.
Anadolu’daki Müslüman-Türk halkına tasav vufu öğretmek gayesiyle kaleme aldığı 12000 beyitlik didaktik bir mesnevî olan Garibnâme (yaz. 1329); doğrudan doğruya tasavvufu konu edinen küçük hacimli Fakrnâme, Vasf-ı Hâl gibi diğer mesnevîleriyle yüzyılın başlarında Âşık Paşa (1272-1333)’yı görürüz. Babâî tarikatının kurucu su Baba İlyas’ın torunu olduğu rivayet edilen Âşık Paşa, kuvvetli ve derin bir tasavvuf kültü rüyle yetişmiş, üstelik yaygın ilim-sanat dilinin Farsça olduğu bir dönemde Türkçeyi cesaretle ve şuurla kullanmıştır. Büyük ölçüde Mevlânâ’nın te siri altında kalan Âşık Paşa, bilhassa Garibnâme ile bir anlamda Mesnevî’nin Türkçesini yazma denemesine kalkmıştır. Mevlevî tarikatına müntesip, Menâkıbü’l-Ârifîn sahibi Eflâkî Dede (? -1360) ile Hacı Bektaş Velî müritlerinden Said Emre (? -?) de yine bu asırda yaşar.

 

  1. Tasavvuf düşüncesi hakkında bir sunum hazırlayınız. Tasavvuf terimleri neleri ifade etmektedir? Açıklayınız.

 

Tasavvuf, bir anlayış olarak İslâmiyet’in ilk dönemine kadar çıkar. Pey gamberimizin yakınında bulunan ve İslâmiyet’in ilk yatılı öğrencileri olan “ashab-ı sufle” terkibindeki suffe ile tasavvuf arasında bir ilgi kurulur. Daha sonraki yıllarda tasavvuf; dünyayı, insanları, olayları anlama ve Allah’a yaklaşma yollarını arama ve uygulayıp yaşama şekli olarak gelişmiştir.
Türkler arasında İslâmiyet’in yaygınlaşmasında tasavvufun büyük rolü var dır. Nitekim Anadolu’nun Türk ve İslâm ülkesi olmasını sağlayanlar arasın da Ahmet Yesevî’nin Anadolu’ya gönderdiği dervişler önemle belirtilir. İşte bu yüzyıllardaki kültür ve edebiyat hayatında bu anlayış çok etkili olmuş tur. Mevlânâ ve Yunus, sadece dönemlerinde değil daha sonraki yüzyıllarda da şair ve yazarlarımızın yanı sıra her kesimden insana tesir etmişlerdir. Böylece Dinî-tasavvufî Türk Şiiri diye ayrı bir edebiyat kolu doğmuştur. Üstelik tasavvuf anlayışı, diğer sanat dallarında da etkili olmuştur.

 


DİNÎ-TASAVVUFÎ TÜRK EDEBİYATINA GENEL BAKIŞ


 

Türkler göçebe yaşamlarının gereği olarak Müslüman olmadan önce değişik kül türlere sahip oldukları gibi, çeşitli inanç sistemlerini de -Budizm, Manihaizm, Şa manizm, Zerdüştlük gibi- benimsemişlerdir.

 

Türklerin 8. yüzyıldan itibaren Müslümanlığı kabul etmeye başlamalarıyla birlikte, düşünce ve inanç sistemlerindeki değişim de başlamış, bu yeniliğe paralel olarak sa nat ve estetik anlayışları da yeni şekiller kazanmıştır. 10. ve 11. yüzyıllarda asıl mer kezi Horasan olmasının yanı sıra, Herat, Nişabur, Buhara, Fergana gibi İslam kültür merkezlerinde de gelişen tasavvuf düşüncesi, Türk dervişleri aracılığıyla göçebe Türklerin yaşadığı noktalara da ulaştırılmıştı. Kent merkezlerinden kırsal kesimle re yayılan bu düşünce ve yaşam anlayışında, en önemli rolleri de kuşkusuz tekkeler üstlenmiştir. Bu anlamda ilk Türk sûfisi kendi adına kurduğu tarikat kanalıyla ta savvuf düşüncesini yaymaya çalışan Ahmet Yesevî’dir. Onun dilinden söylenen “Hikmetler”, dinsel konuları sûfiyane bir biçemle dile getiriyor; kendisine bağlı dervişler kanalıyla toplumun her kesimine kısa sürede yayılıyordu.
Ahmet Yesevi’den sonra Orta Asya’da tekke edebiyatının temsilciliğini yapan, onun müridi Hakîm Süleyman Ata ‘dır. Orta Asya’da Yesevî ve Hâkim Süleyman Ata ile baş layan Dinî ve Tasavvufî Halk Edebiyatı, Türklerin Anadolu’ya göçüp yerleşmelerinden sonra Anadolu’da da varlığını göstermiştir. Anadolu’da tekkelerin ve çeşitli tarikat kollarının kurulup gelişmesiyle, tekke edebiyatı da gelişmiş, geniş toplumsal ke simlere seslenen şairler yetişmiştir.

 

Bu edebiyatın Anadolu’daki öncüleri, başlangıçta Orta Asya’dan gelen dervişler ol muş, bunlara paralel olarak Mevlânâ (1200-1273) ve Sultan Veled (1226-1313) Farsça ve Türkçe sûfîyane şiirler yazmışlardır. Hacı Bektaş-ı Velî, Şeyyad Hamza,Yunus Em re, Sultan Veled, Âşık Paşa, Gülşehrî, Kaygusuz Abdal, Said Emre gibi sûfî Türk şairleri bu edebiyatımızın temelini oluşturmuşlardır.

 

  1. Yunus Emre hakkında araştırma yapınız. Yunus Emre’nin bir ilahisini sınıfta dinleyiniz.

 

Türk halk şairlerinin tartışmasız öncüsü olan ve Türk’ün İslam’a bakışını Türk dilinin tüm sadelik ve güzelliğiyle ortaya koyan Yunus Emre, sevgiyi felsefe haline getirmiş örnek bir insandır. Yaklaşık 700 yıldır Türk milleti tarafından dilden dile aktarılmış, türkü ve ilahilere söz olmuş, yer yer atasözü misali dilden dile dolaşmış mısralarıyla Yunus Emre, Türk kültür ve medeniyetinin oluşumuna büyük katkılar sağlamış bir gönül adamıdır.    Bazı kaynaklarda Anadolu’ya gelen Türk boylarından birine bağlı olup, 1238 dolaylarında doğduğu rivayet edilirse de bu kesin değildir; tıpkı 1320 dolaylarında Eskişehir’de öldüğü yolundaki rivayetlerde olduğu gibi. Batı Anadolu’nun birkaç yöresinde “Yunus Emre” adını taşıyan ve onunla ilgili görüldüğünden “makam” adı verilen yer vardır.
Bir garip öldü diyeler
Üç gün sonra duyalar
Soğuk su ile yuyalar
Şöyle garip bencileyin
diyen Yunus, belki de doğduğu ve yaşadığı topraklardan çok uzaklarda bu dünyadan göçüp gittiğini anlatmak istemektedir.
    Türk tasavvufunun dilde ve şiirde kurucusu olan Yunus Emre’nin şiirlerinde ahlak, hikmet, din, aşk gibi konuların hemen hepsi tasavvuftan çıkar ve tasavvuf görüşü çerçevesinde bir yere oturtulur. Mısralarında didaktik ahlak telkinlerinde bulunan Yunus Emre, “gönül kırmamak” konusuna ayrı bir önem verir ve “üstün bir değer” olarak şiirlerinde bu konuyu özenle işler.
    Bu arada Yunus Emre’yi öne çıkaran bir başka önemli özelliği de, şiirlerinde işlediği konuları ve telkinleri bizzat kendi hayatında uygulamasıdır. “Din tamam olunca doğar muhabbet” diyen Yunus, İslam’ın sabır, kanaat, hoşgörürlük, cömertlik, iyilik, fazilet değerlerini benimsemeyi telkin eder. Yunus’un sanat anlayışı, dinî ve millî değerleri bağdaştırdığı mısralarında kendini gösterir; millileşen tasavvufa, Türkçenin en güzel ve en güçlü özelliklerini kullanarak tercüman olur. Gerçekten de 11,12 ve 13. asırlarda Türkistan ve Anadolu Türkleri arasında çok yayılan tasavvufun Türk şairleri arasında iki büyük sözcüsü vardır: Türkistan’da Ahmet Yesevi, Anadolu’da Yunus Emre…
    Yunus     Özetle; Yunus Emre, Türk milletinin içinden çıkmış, onu anlamış ve anlatmış, yazdığı Oğuz lehçesinin konuşulduğu bölgelerde 7 asır boyunca şiirleri dilden dile dolaşmış milli ve büyük bir şairdir.
  1. Hoca Dehhâni hakkında araştırma yapınız.

 

Hoca Dehhani aslen Horasanlı olup, Anadolu Selçuklu sarayında yetişen divan şairi. Hayatı hakkında fazla bilgi yoktur. Horasan’da doğdu. Moğol istilası sırasında Anadolu’ya gelip yerleşti. Selçuklu Sultanı Üçüncü Alaeddin Keykubad’ın takdirini kazandı. Sultan’ın isteği üzerine Farisi olarak, 20.000 beyitlik Selçuklu Şehnamesi yazdı. Ancak eser bugün ortada yoktur. Divan edebiyatının ilk temsilcilerindendir. Gazellerinde mazmunlara açık şekilde yer verdi. Oğuz Türkçesini en zarif ve en sade şekilde kullanmıştır. Şiirleri devrine göre, Türk Edebiyatında gazel ve kaside nazım şeklinin ilk örnekleri olup, kolay anlaşılan benzetmelere yer vermiştir. Tasavvuf şiirinin hakim olduğu bir çevrede yaşamasına rağmen, şiirlerinde pek tasavvuf etkisi görülmez. Farisi ve Türkçe şiirler yazan Dehhani, devrinin, çevresinin sosyal hayatını, ahlak, insan ve güzelliğini aksettiren ilk şairlerdendir.
5.    Âşık Paşa, Yunus Emre, Hoca Dehhâni, Hacı Bektaş Veli gibi şairlerden kısa metinler bulunuz ve bunları sınıfa getiriniz.
6.    “Halk edebiyatı” kavramı sizde hangi düşünceleri çağrıştırıyor?
Yazı dili olmayan toplumlarda sözle aktarılan kültür birikimi halk edebiyatını oluşturur. Bütün toplumlar belli dönemlerde bu tür ürünler vermiştir. Halk edebiyatı gelişmiş toplumlarda da yazılı edebiyatla birlikte varlığını sürdürür. Halk edebiyatının başlıca biçimleri halk şarkısı, halk türküsü, halk öyküsü, söylenceler, atasözü, bilmeceler ve büyülerdir.
TÜRK HALK EDEBİYATI
Türklerin İslam dinini kabul etmelerinden sonra, halk arasında İslam öncesi Türk edebiyatı geleneğinin sürdürülmesiyle gelişen edebiyat türüdür. Türklerin İslam öncesi toplumsal yaşamlarında yönetenler ve yönetilenler arasında anlayış, düşünce ve ideal bakımından büyük farklılıklar yoktu. Ozanların sazla çalarak söyledikleri aşk ve doğa şiirleri, destan ve sagular bütün Türklerin duygularına sesleniyordu. İslamiyet’in kabulünden sonra bu birlik bozuldu. Kentlerde kurulan medreselerde yetişenler kendilerini halktan ayrı tutmaya başladılar. Ayrıca yönetim, siyaset ve askerlik alanındaki etkinlikleri nedeniyle bazen devlet ve saray korumasında olan bir sınıf ortaya çıktı. Divan Edebiyatı bu kesimden insanların duygu, düşünce ve zevklerini yansıtırken, Halk Edebiyatı bunların dışındaki kitlelerin beğeni, düşünce ve ideallerini yansıtma aracı oldu. Ama gerçek anlamda halk edebiyatı kavramı ancak 2’nci Meşrutiyet’ten sonra yerleşti ve halk geleneklerinin ürünleri olan yapıtlar bu dönemden sonra “Halk Edebiyatı” olarak adlandırılmaya başlandı. Bu yapıtlar, genellikle öğrenim görmemiş köylüler, kasabalılar ya da kentliler ile yeniçeri ve tekke çevreleri gibi yine halktan kopmamış zümreler arasında, zaman içinde dinin, tasavvufun, tarikatların ve Divan Edebiyatı’nın etkisiyle değişikliklere uğramış eserlerdir. İslamiyet’in kabulünden sonra anonim halk edebiyatının temel ürünleri sayılan atasözü, destan, masal, bilmece, mani, türkü, ağıt, mesnevi gibi türlerde büyük gelişme görüldü. Türk Halk Edebiyatı’nın ilk gerçek örnekleri Karahanlılar döneminde ortaya çıktı. Kaşgarlı Mahmud’un “Divanü Lügati’t Türk” adlı eserindeki manzum örnekler Türk halk şiirinin temel biçimi olan dörtlüklerle söylenmiş ve genellikle yedili, sekizli ve on ikili hece ölçüleriyle düzenlenmişti. Bu eserde atasözleri de bulunuyordu. Yine Karahanlılar döneminde oluşmuş “Satuk Buğra Halk Destanı” ve 11 ve 12’nci yüzyıllarda Türkistan’da Yedisu bölgesinde doğduğu sanılan eski Türk destanlarından motifler taşıyan Manas Destanı da bu dönem halk edebiyatının önemli eserleri arasındadır.
7.    Bu döneme neden “Oğuz Türkçesi” denildiğini araştırınız. Sonuçlarını sözlü olarak ifade ediniz.
Oğuzların, Köktürklerin yerini alan Uygurlar döneminde de Orhun ırmağı bölgesinde yaşadıkları ve Uygurlarla Köktürk döneminde olduğu gibi, kimi zaman dostluk ilişkileri içinde oldukları, kimi zaman da savaşlar yaptıkları bilinmektedir.
Oğuzlar Karahanlılar döneminde de sahnede olmuşlar ve varlıklarını Karahanlıların batısındaki sınır bölgelerinde sürdürmüşlerdir. IX-XI. yüzyıllar arasındaki dönemde, Oğuzların Aral gölü kuzeyindeki steplerde ve Seyhun (Sirderya) ırmağının iki yakasında oturduklarını, tarihî ve coğrafî kaynakların verdiği bilgilerden öğreniyoruz. Bu Oğuzların daha X. yüzyılda Sirderya (Öküz ırmağı) boylarında ve Aral gölü kıyılarında Yenikent merkez olmak üzere bir Yabgu Devleti kurduklarını da biliyoruz. X-XI. yüzyıllar arasında Yenikent’e ilâve olmak üzere, Haare, Cend, Sepren (Sabran, Savran), Suğnak, Karnak, Karaçuk (Fârab) şehirlerini de kurmuşlardır. Oğuzların XI. yüzyılda batıda Hazar denizi kıyısındaki Mangışlag (Siyah Kûh) adını verdikleri yarımadayı ele geçirip orada yerleştikleri de bilinmektedir. Bu bölgedeki Oğuzlar kısmen göçebe kısmen de yüksek kültürlü bir yerleşik hayata geçmiş bulunuyorlardı. Oturdukları yerlerde bir yandan Maveraünnehir’in yerli halkı ile karışmakta, bir yandan da Karahanlı, Yağma, Çiğil, Argu ve Karluklar ile komşuluk ilişkilerini devam ettirmekte idiler.
Oğuz Türklerinin lehçelerine gelince: VI-XI. yüzyıllar arasındaki dönemde Oğuzlar nasıl bağımsız bir devlet kuramamışlar ise, Oğuzcaya dayalı bir yazı diline de sahip olamamışlardır. Ancak, Eski Türk yazıtlarında olsun, Uygur ve daha sonraki döneme ait eserlerde olsun yer yer Oğuzcanın yazı dillerine ve yazılı eserlere yansımış belirtilerini ve bazı özelliklerini de bulmak mümkündür. Bilindiği gibi Türkçe, VI-XI. yüzyılların Türk devletleri olan Köktürk, Uygur ve Karahanlılar dönemlerinde, yer, zaman ve kültür alanı ayrılıklarına, kelime hazinesindeki bazı farklılaşmalara rağmen, genel yapısı itibarıyla yine de birbirinin devamı niteliğinde tek bir kol hâlinde ilerlemiştir. Bu bakımdan Oğuzcanın VI-XI. yüzyıllar arasındaki dönemi esas itibarıyla sisli bir perdeyle örtülmüş bulunmaktadır. Ne var ki, bu dönemdeki Türk devletlerinin sınırları içinde birbirinden farklı etnik unsurların yer almış ve bunlara ait dil özelliklerinin yer yer yazı diline de yansımış olması, yazıtlarda olsun meydana getirilen yazılı eserlerde olsun birtakım lehçe veya ağız ayrılıklarının doğmasına yol açmıştır. Nitekim W. Radloff, Orhun Yazıtları yanında, merkezi Turfan olan geniş bir alanda daha başka edebî bir dil olduğunu ve bu edebî dilin daha sonraki bir sıra Türk lehçelerine temel oluşturduğunu yazmıştır. Rus Türkologlarından S. E. Malov da Yenisey ve Orhun Yazıtları’ndaki lehçe ayrılıkları ile eski Kuzey Oğuzcasının etkisine işaret etmiştir. A. von Gabain ise, Eski Türkçe döneminde, bugüne kadar hangi kavmî unsurlara ait olduğu tespit edilemeyen beş ayrı lehçenin izleri bulunduğunu belirtmiştir. Ayrıca, Uygur yazmalarında olduğu gibi, Orhun ve Yenisey Yazıtları’nda da lehçe ayrılıkları yüzünden bir dil birliğinin bulunmadığına işaret etmiştir. Köktürk ve Uygur ülkelerinde yukarıda belirtildiği üzere, Oğuzlar da önemli bir yer tuttuklarına göre, Eski Türkçe döneminde Oğuz lehçesi ile ilgili bir kısım özelliklerin de kendini göstermesi olağandır. Bizim bu konuda metinler üzerinde yaptığımız bir araştırma, özellikle Yenisey ve Orhun Yazıtları ile Uygurcanın n lehçesi metinlerinde belirtiler veya genel eğilimler hâlinde birtakım Oğuzca özelliklerin de yer aldığını ortaya koymuştur. Daha sonraki yüzyıllarda, Karahanlı dönemini temsil eden bir eserde de Oğuzcanın belirgin izlerine rastlanmaktadır. Rus Türkologlarından A. K. Borovkov’un araştırmalarına göre, Oğuzcanın etkisi, daha eski bir Oğuz-Türkmen edebî an’anesinin varlığını gösterecek biçimde Anonim Kur’an Tefsiri’nde de yer almıştır. Demek oluyor ki, VI-XI. yüzyıllar arasındaki gelişme sürecinde, Oğuz lehçesi temelde bir sis perdesine bürünmekle birlikte, yine de birtakım özelliklerini o devir eserlerine yansıtmış bulunmaktadır.

 

Metin İnceleme
  1. İslamiyet Öncesi ve İslami Devir edebiyatımızın ilk ürünleri ile yukarıdaki şiiri, kullanılan kelimeler açısından karşılaştırınız. Sonuçları söyleyiniz.
İslamiyet öncesi metinlerde Türklerin o dönemdeki yaşayışlarına uygun olarak eserlerde kahramanlık teması, tabiat sevgisi gibi göçebeliğe uygun temalar işlenmiş seçilen kelimeler bu temaya uygun olarak seçilmiştir. İslamiyet’in etkisinde yazılan ilk ürünlerde ise İslam dinini öğreten terimlerin şiirlere girdiğini görmekteyiz. Bunlardan bazıları Allah, resul, kitap, hadis, namaz, melek… Yukarıdaki şiirde ise artık Türkçenin yavaş yavaş yabancı kelimeleri tam olarak benimsediğini ve işlenilen temanın, kullanılan kelimelerin çağın özelliklerini yansıttığını görmekteyiz. İlim, okumak, hak, kitap, hoca, hac bu kelimelerdendir. İslamiyet öncesi bu kelimelere görmek imkansızdır.
  1. İlahide Türkçenin yeni ses değerleri kazandığını söyleyebilir misiniz? Örnek vererek açıkla yınız.
İlahide Türkçenin yeni ses değeri kazandığını söyleyebiliriz. Çünkü işlenilen tema şiirin ses değerini de değiştirmiştir. Örneğin, bilmekdür, kendüni, çün, bellidür, ilim,okumak,elif, kitap kelimeleri yeni sesler olarak karşımıza çıkmaktadır.
  1. Önceden okuduğunuz koşuk ve sagularla ilahi arasındaki farklılıkları bulunuz. Bu, dil açısından bu bir zenginlik sayılır mı? Belirtiniz.
Bu türler arasındaki en önemli fark temadır. Daha sonra kullanılan kelimelere gelmektedir. Dil açısından ise Türkçenin geçirdiği evrelere göstermesi bakımından zenginliktir.
  1. İslamiyet’le birlikte edebiyatımız yeni bir dil arayışına girmiş midir? Bu arayışın sebepleri ne olabilir? Bu dilin edebî olduğunu söyleyebilir misiniz? Açıklayınız.
Yeni bir dil arayışına gidilmemiş. Dil benimsenen dinin özelliklerine göre kendini yenilemiştir. Çünkü her dinin kedine özel kavramları vardır. Bu kavramlar ister istemez o dini benimseyen milletin diline girer. Türkçemiz de bu yeni kelimeleri eserlerde kullanılarak edebî bir dil oluşturulmuştur.

 

1. Etkinlik
Okuduğunuz ilahinin ahenk unsurlarını bulunuz. Aşağıdaki tabloya yazınız.

 

Kafiye ve Redif
Ölçüsü
Ses ve Söyleyiş
Şiirde genel olarak kafiye ve redif kullanılmamış. Ses benzerlikleri ön plana çıkmıştır. Şiirin ölçüsü 7’li hece ölçüsüdür. Şiir dörtlüklerle ve hece ölçüsüyle söylenmiştir. Her dörtlükte çağının özelliklerini gösteren sesler vardır. kendün gibi.

 

2. Etkinlik
Bu şiirde ilim konusu nasıl işlenmiştir? Düşüncelerinizi arkadaşlarınızla paylaşınız.
3. Etkinlik
Bu ilahiyi yorumlayınız. Sonuçları sözlü olarak ifade ediniz.
a.    Okuduğunuz şiiri yapı bakımından inceleyiniz. Sonuçları sınıfta anlatınız.
b.    Şiirin temasını belirleyip her biriminde neler anlatıldığını kısaca yazınız.

 

1. Dörtlük:
İnsanın ilimle kendini tanıması anlatılıyor.
2. Dörtlük:
Okunan ilimle Hakkı bulmak amaçtır.
3. Dörtlük:
Dört dinin özü okuyup doğruyu bulmaktır.
4. Dörtlük:
İnsan okuduğu şeylerin manasını tam olarak bilmesi gereklidir.
5. Dörtlük:
Yapılan en önemli iş insanların gönlüne girmektir.
      Şiirin teması: İlim

 

5. Etkinlik
Okuduğunuz ilahide tasavvufi duygu ve düşünceye nasıl yer verilmiştir? Tartışınız. Sonuçları aşağıdaki boş bırakılan yerlere yazınız.
İlim öğrenmenin ve okumanın temelinde Allah’ı tanımak olduğu düşüncesi işlenmiş. Her dörtlük bu düşünce ile şekillenmiştir.
6.    Etkinlik
Yunus Emre ile ilgili araştırma sonuçlarından hareketle ilahi ile Yunus Emre arasındaki ilişkiyi belirtiniz.

 

7.    Etkinlik
Yunus Emre’nin fikrî ve edebî yönü hakkında çıkarımlarda bulununuz. Çıkarımlarınızı aşağıdaki boş bırakılan yerlere yazınız.

 

1238’de doğduğu 1320’de öldüğü tahmin ediliyor.
-Yaşına ilişkin bilgiler sınırlıdır. Doğum ve ölüm yeri kesin olarak bilinmemektedir.
-13. yüzyılın ortalarına doğru Moğol İstilası ve Selçuklu Devleti’nin yıkıldığı dönemde Anadolu’da yaşadığı sanılıyor.
-Taptuk Emre’nin dergahında hitmet etti. Taptuk Emre’nin düşüncelerini yaymak için Anadolu’da köy köy kasaba kasaba dolaştı.
-Şiirlerinde içli bir Allah aşkı ve derin bir insan sevgisi vardır.
-Tüm şiirlerinde Allah’a ulaşma çabasıyla duyduğu mutluluk, O’na kavuşma isteğinin coşkusu ve kavuşamamanın verdiği acı vardır.
-İlahi türünün en güzel örneklerini vermiştir.
-Çoğunlukla hece ölçüsü kulllanmıştır. Risaletü’n Nushiyye adlı eserinde ise aruz ölçüsünü kullanmıştır.
-Sade bir Türkçe ile söylemiştir. Halk dilinin deyiş ve özelliklerini de şiirlerinde kullanmıştır. Süsten uzak ve içten söylemiştir.
-Tasavvufun çizgilerini ve felsefesini halka en iyi anlatan mutasavvıftır.
8. Etkinlik
Yunus Emre’den birer şiir ezberleyiniz. Sınıfta “Yunus Emre Şiirlerini Okuma Yarışması” düzenleyiniz.

 

2. Metin
Gazel
Acep bu derdümün dermânı yok mu
Ya bu sabr itmegün oranı yok mu
Yanaram mumlayın başdan ayaga
Nedür bu yanmagın pâyânı yok mu
Güler düşmen benüm agladuguma
Acep şol kâfirin imânı yok mu
Delüpdür cigerümi gamzen oku
Ara yürekte gör peykânı yok mu
Su gibi kanumu topraga kardun
Ne sanursın garibün kanı yok mu
Cemâli-i hüsnüne mağrur olursın
Kemal-i hüsnünün noksanı yok mu
Begüm Dehhâni’ye ölmezden öndin
Tapuna irmegün imkânı yok mu
Hoca Dehhâni
Metin İnceleme
  1. İslamiyet Öncesi ve İslami Devir edebiyatımızın ilk ürünleri ile yukarıdaki şiiri kullanılan kelimeler açısından karşılaştırınız. Sonuçları söyleyiniz.
İslamiyet öncesi metinlerde Türklerin o dönemdeki yaşayışlarına uygun olarak eserlerde kahramanlık teması, tabiat sevgisi gibi göçebeliğe uygun temalar işlenmiş seçilen kelimeler bu temaya uygun olarak seçilmiştir. İslamiyet’in etkisinde yazılan ilk ürünlerde ise İslam dinini öğreten terimlerin şiirlere girdiğini görmekteyiz. Bunlardan bazıları Allah, resul, kitap, hadis, namaz, melek… Yukarıdaki şiirde ise artık Türkçenin yavaş yavaş yabancı kelimeleri tam olarak benimsediğini ve işlenilen temanın, kullanılan kelimelerin çağın özelliklerini yansıttığını görmekteyiz. Dert, derman, sabır, mum, ciğer, cemal… bu kelimelerdendir. İslamiyet öncesi bu kelimelere görmek imkânsızdır.

 

  1. Gazelde Türkçenin yeni ses değerleri kazandığını söyleyebilir misiniz? Örnek vererek açıklayınız.
İslamiyet öncesinde şiirler dörtlüklerle ve hece ölçüsüyle yazılırken, bu dönemde şiirler beyitlerle ve aruz ölçüsüyle yazılmaya başlanmış. Aruz ölçüsü Türkçe kelimelere pek yatkın olmadığı için şairler Arapça ve Farsçadan kelimeler almışlar. Bu kelimeler de şiire yeni bir söyleyiş kazandırmıştır.
  1. Önceden okuduğunuz koşuk ve sagularla gazel arasındaki farklılıkları belirtiniz. Bu, dil açısından bu bir zenginlik sayılır mı? Belirtiniz.
Koşuk ve sagularda dörtlük nazım birimi ve ölçü olarak hece kullanılırken gazelde beyit nazım birimi ve aruz ölçüsü kullanılmıştır. Dil açısından ise Türkçenin geçirdiği evrelere göstermesi bakımından bir zenginliktir.
  1. İslamiyet’le birlikte edebiyatımız yeni bir dil arayışına girmiş midir? Bu arayışın sebepleri ne olabilir? Bu dilin edebî olduğunu söyleyebilir misiniz? Açıklayınız.
Yeni bir dil arayışına gidilmemiş. Dil benimsenen dinin özelliklerine göre kendini yenilemiştir. Çünkü her dinin kedine özel kavramları vardır. Bu kavramlar ister istemez o dini benimseyen milletin diline girer. Türkçemiz de bu yeni kelimeleri eserlerde kullanılarak edebî bir dil oluşturulmuştur.

 

9. Etkinlik

 

Okuduğunuz ilahinin ahenk unsurlarını bulunuz. Aşağıdaki tabloya yazınız.

 

Kafiye ve Redif
Ölçüsü
Ses ve Söyleyiş
İlk beyitte “ı yok mu”lar redif, “an”lar tam kafiyedir. Şiirin ölçüsü aruz ölçüsüdür. Şiir beyitlerle ve aruz ölçüsüyle söylenmiştir. Her beyitte çağının özelliklerini gösteren sesler vardır.

 

10. Etkinlik
Okuduğunuz gazeldeki imgeleri ve edebî sanatları bulunuz. Sonuçları maddeler hâlinde tahtaya yazınız.
Dert-derman- tezat sanatı
Yok mu-istifham sanatı
Acep bu derdimin dermanı yok mu-Tecahül’ü Arif sanatı
Yanaram mulayın baştan aşaga-mübalağa
Güler-düşman-tezat sanatı
Gamze oka benzetilmiş-teşbih
…..
a.    Okuduğunuz şiiri yapı bakımından inceleyiniz. Sonuçları sınıfta anlatınız.
b.    Şiirin temasını belirleyip her biriminde neler anlatıldığını kısaca yazınız.

 

1. Beyit:
Şairin içinde bulunduğu sıkıntılarının çarelerinin aranması anlatılmaktadır.
2. Beyit:
Şairin içten içe derdinden yanması ve derdinin çokluğu dile getirilmiştir.
3. Beyit:
Derdimin çokluğundan düşman bana gülerken sevdiğim bu halimi görüp bana acımıyor. Şair derdinin nasıl hafifleyeceğini dile getirmektedir.
4. Beyit:
Sevgilisinin bakışının ciğerine yararlar açmasını anlatmaktadır.
5. Beyit:
Şair her şeyini sevgilisi uğruna feda etmesini anlatmaktadır.
6. Beyit:
Sevgilisinin güzelliğini dile getirmiş, kusurunu söylemiştir.
7. Beyit:
Şair, sevgilinin kendisinin ölmeden öldürdüğünü dile getirmektedir.
Şiirin teması:
Mecaz-i aşk

 

12. Etkinlik
Okuduğunuz gazel size neler hissettirmektedir? Aşağıdaki boş bırakılan yerlere yazınız.
Hissettiklerim:   

 

13. Etkinlik
a.    Hoca Dehhâni kimdir ve hangi yüzyılda yaşamıştır? Araştırdığınız bilgilerden hareketle gazel ile Hoca Dehhâni arasındaki ilişkiyi belirleyiniz.
b.    Sınıfa getirdiğiniz Âşık Paşa, Yunus Emre, Hoca Dehhâni, Hacı Bektaş Veli gibi şairlerin şiirlerini dil ve söyleyiş yönünden karşılaştırınız. Sonuçları belirtiniz.
c.    Bu şiirlerde Oğuz Türkçesinin etkilerini belirtiniz.

 

14. Etkinlik
Hoca Dehhâni’nin fikrî ve edebî yönü hakkında çıkarımlarda bulununuz. Bunları aşağıdaki boş bırakılan yere yazınız.
Çıkarımlarım:
Divan şiirinin ilk temsilcisi sayılır.
Din – dışı ko nularda aşk ve şarap şiirleri yazmıştır.
Şiirlerinde Öz ve anlam sanatlarına, benzetmele re çokça yer vermiştir.
Ustalıkla yazılmış, güzel gazel ve kasideleri vardır.
Hoca Dehhani’nin hayatı hakkında ayrıntılı ve kesin bir bilgi yoktur. Ama Hoca Dehhani‘nin Horasan Türkmenlerinden olduğu bilinmektedir.
III. Alaeddin Keykubad zamanında (1298-1301) Konya”ya gelen Dehhani, Keykubad”ın emriyle 20 bin beyitten meydana gelen Farsça bir Selçuklu Şehnamesi kaleme almıştır.
Gazel ve kasidelerinde 4 farklı aruz kalıbı kullanması yönüyle başarılı görülse de bazı imgeleri çok sık tekrarlaması olumsuz bir izlenim bırakmıştır.
Divan edebiyatı şairleri arasında ilk din dışı konular işleyen kişidir.
Şiirlerini Eski Anadolu Türkçesi’yle yazdı. Elimize 6 gazeli ve 1 kasidesi ulaştı.

 

3. Metin
Nefes
Biz urum Abdallarıyız
Maksadımız yârdır bizim
Geçtik ziynet kabâsından
Gencinemiz erdir bizim

 

Dâim kılarız biz zârı
Harceyleriz elden varı,
Dost yoluna verdik seri
Münkirimiz hârdır bizim

 

Aşk bülbülüyüz öteriz
Râh-i Hakka yüz tutarız
Mânâ gevherin satarız
Mürşidimiz vardır bizim

 

Haber aldık mahkemâttan
Geçmeyiz zâttan sıfattan
Balım nihan söyler
Haktan İrşâdımız sırdır bizim
Balım Sultan

 

Metin İnceleme
  1. İslamiyet Öncesi ve İslami Devir edebiyatımızın ilk ürünleri ile yukarıdaki şiiri kullanılan kelimeler açısından karşılaştırınız. Sonuçları söyleyiniz.
İslamiyet öncesi metinlerde Türklerin o dönemdeki yaşayışlarına uygun olarak eserlerde kahramanlık teması, tabiat sevgisi gibi göçebeliğe uygun temalar işlenmiş seçilen kelimeler bu temaya uygun olarak seçilmiştir. İslamiyet’in etkisinde yazılan ilk ürünlerde ise İslam dinini öğreten terimlerin şiirlere girdiğini görmekteyiz. Bunlardan bazıları Allah, resul, kitap, hadis, namaz, melek… Yukarıdaki şiirde ise artık Türkçenin yavaş yavaş yabancı kelimeleri tam olarak benimsediğini ve işlenilen temanın, kullanılan kelimelerin çağın özelliklerini yansıttığını görmekteyiz. zâr, dost,ser, münkir, bülbül, râh- hak, gevher vb. bu kelimelerdendir. İslamiyet öncesi bu kelimelere görmek imkânsızdır.
  1. Nefeste Türkçenin yeni ses değerleri kazandığını söyleyebilir misiniz? Örnek vererek açıklayınız.
İslamiyet’in  kabulüyle birlikte Türkçeye İslamiyet’in etkisiyle bazı kavram ve terimler girmiştir. Nefeste ise bu kelimeleri görmek mümkündür. Bunlar şiire yeni bir ses düzeni getirmiştir.
  1. Önceden okuduğunuz koşuk ve sagularla nefes arasındaki farklılıkları belirtiniz. Bu, dil açısından bu bir zenginlik sayılır mı? Belirtiniz.
Koşuk ve sagularda dörtlük nazım birimi ve ölçü olarak hece kullanılmış, koşuklarda aşk, sevgi, tabiat gibi konular, sagular da ise ölüm teması işlenmiştir. Nefeste ise yine nazım birimi olarak dörtlük kullanılmış ama konu ve tema İslam dinin öğretilerine göre şekillenmiştir. Dil açısından ise Türkçenin geçirdiği evrelere göstermesi bakımından bir zenginliktir.

 

  1. İslamiyet’le birlikte edebiyatımız yeni bir dil arayışına girmiş midir? Bu arayışın sebepleri ne olabilir? Bu dilin edebî olduğunu söyleyebilir misiniz? Açıklayınız.
Yeni bir dil arayışına gidilmemiş. Dil benimsenen dinin özelliklerine göre kendini yenilemiştir. Çünkü her dinin kedine özel kavramları vardır. Bu kavramlar ister istemez o dini benimseyen milletin diline girer. Türkçemiz de bu yeni kelimeleri eserlerde kullanılarak edebî bir dil oluşturulmuştur.

 

15. Etkinlik
Okuduğunuz nefesin ahenk unsurlarını bulunuz. Aşağıdaki tabloya yazınız.

 

Kafiye ve Redif
Ölçüsü
Ses ve Söyleyiş
İlk dörtlükte “r”ler yarım kafiye, “dır bizim”ler redif,İkinci dörtlükte “r”ler y. Kafiye, “ı”lar redif, üçüncü dörtlükte “t”ler y. Kafiye, “eriz”ler redif, dörtdüncü dörtlükte “tan”lar zengin kafiye Şiirin ölçüsü 9’lu hece ölçüsüdür. Şiir dörtlüklerle ve hece ölçüsüyle söylenmiştir. Her beyitte çağının özelliklerini gösteren sesler vardır.

 

16. Etkinlik
Bu şiirdeki konu nasıl işlenmiştir? Düşüncelerinizi arkadaşlarınızla paylaşınız.
17. Etkinlik
Bu nefesi yorumlayınız. Sonuçları sözlü olarak ifade ediniz.

 

18. Etkinlik
a.    Okuduğunuz şiiri yapı bakımından inceleyiniz. Sonuçları sınıfta anlatınız.
Şiir dört dörtlükten oluşmuştur. Dörtlüklerde 9’lu hece ölçüsü kullanılmıştır. Dörtlükleri birbirine bağlayan şiirin temasıdır. Dörtlükler temaya uygun olarak sıralanmıştır. Dörtlüklerde genel olarak yarım kafiye kullanılmıştır.
b.    Şiirin temasını belirleyip her biriminde neler anlatıldığını kısaca yazınız.

 

1. dörtlük:
“Biz bir kuluz. Bizim asıl amacımız Allah’a kavuşmaktır. Bizim en büyük hazinemiz Allah’ın basit bir kulu olmamızdır.” Düşüncesi dile getirilmiştir.
2. dörtlük:
“Biz dostlarımız içinde kendi halimiz içinde durmadan Allah’a yalvarız.”
3. dörtlük:
“Biz bütün işlerimizde Allah’ın birliğini gözetiriz. Bütün işlerimizi bu düşünceyle yaparız.”
4. dörtlük:
Balım ne söylemişse Allah’ın gönderdiği emirler doğrultusunda söylemiştir. Hiçbir şeyde Allah’ın zatın ve sıfatından ayrı bir işimiz yoktur.
Şiirin teması:
İlah-i aşk
19. Etkinlik
Okuduğunuz nefeste hangi duygu ve düşüncelere yer verilmiştir? Tartışınız. Sonuçları aşağı daki boş bırakılan yere yazınız.
Her işte Allah gözetilmeli, doğru olmalı, dostlar için gerekirse insan kendini feda etmeli.

 

20.    Etkinlik
Şair ile nefes arasındaki ilişkiyi belirtiniz.
Şair yaşadığını şiirine de yansıtmıştır. Biz şiirden yola çıkarak şairi hakkında dindar, tasavvufu bilen, Allah’tan gerektiği gibi korkan biri olduğunu anlıyoruz.

 

21.    Etkinlik
Şairin fikrî ve edebî yönü hakkında çıkarımlarda bulununuz. Çıkarımlarınızı aşağıdaki boş bırakılan yere yazınız.
Şiirlerinde tasavvuf konularına yer vermiştir.
Halk edebiyatı şairlerindendir.
Şiirlerinde ölçü olarak heceyi kullanmıştır.
Dindar bir şairdir.
Yaşayışı ile eserleri arasında sıkı bir ilişki vardır.
ANLAMA VE YORUMLAMA

22. Etkinlik

Aşağıda İslamiyet öncesi ve sonrası Türk şiirine ait örnekler verilmiştir. Bunları dikkate alarak İslamiyet öncesi ve sonrası şiirlerde dil açısından ne gibi farklılıklar olduğunu sözlü olarak ifade ediniz.
Koşuklarda kullanılan kelimelerin hemen hepsi Türkçe kelimelerdir. Bugünkü kullandığımız çoğu kelimenin aslının değiştiğini görmekteyiz. “kelip-gelip, öpkem-öfkelenip, arslanlayu-aslan gibi”
İlahide İslamiyet’in etkisiyle dilimize Arapça Farsça kelimeler girmiş, şiirlerin temasına uygun olarak bu dillerden kelimeler alınmıştır. “İlim, hak” gibi
Gazel de ise farklı bir kültürün Türkçe kelimeleri ve söyleyişi etkilediğini görüyoruz. Arapça ve Farsça tamlamalar “asl ü kân, akl ü can” gibi bol bol yabancı kelimeler göze çarpmaktadır. genc, hazine, evvel,can, kân gibi.

23. Etkinlik

İki gruba ayrılınız. Okuduğunuz şiirleri, İslamiyet öncesi ve sonrası şiir anlayışındaki farklılık ları da göz önünde bulundurarak değerlendiriniz. Sonuçları aşağıdaki boş bırakılan yere yazınız.
İslamiyet öncesi şiirlerde duru bir Türkçe vardır.
İslamiyet’ten sonra şiirde Arapça ve Farsça kelimelerinde girdiği bir Türkçe vardır.
İslamiyet öncesinde şiir sadece dörtlüklerle yazılmıştır.
İslamiyet’ten sonra şiirlerde dörtlüğün yanında beyitler de kullanılmıştır.
İslamiyet öncesinde sadece hece ölçüsü kullanılıyorken, İslamiyet’ten sonra aruz ölçüsü de kullanılmaya başlanmıştır.
İslamiyet öncesinde sadece koşuk, sagu, destan metinleri varken, islamiyet’ten sonra ilahi, nefes, gazel gibi yeni türler görülmeye başlamıştır.

 

24. Etkinlik
Dört gruba ayrılınız. Okuduğunuz şiirlerde kullanılan kelimelerin farklılaşmasının sebepleri nelerdir? Islami dönem şiirlerindeki yeni ses değerlerini bulunuz. Sonuçları aşağıdaki boş bırakılan yere yazınız.

 

25. Etkinlik
Islamiyetin kabulü ile Türk toplumunda ne gibi farklılıklar oluşmuştur? Tartışınız. Sonuçları sınıfta sununuz.

TÜRKLERİN İSLÂMİYETİ KABULÜ


Ortaçağ, dünya tarihinin renkli ve büyük oluşumlara sahne olan bir dönemidir. Bu dönemde, Hıristiyanlık, ortaya çıktıktan kısa bir süre sonra katı bir dogmatizm ve yo bazlığın içine düşürülür. İslâmiyet ise bu ortamda ortaya çıktıktan sonra yarım asır içinde Ön Asya ve Afrika’da yayılır, Türklerin yaşadığı Orta Asya’ya dayanır.

VII. yüzyılın başından itibaren Müslüman Araplarla Türk boylan arasında temas ve çatışmalar başlar. Aynı zamanda Türkler arasında az da olsa Müslümanlığı kabul etmeler görülür.
Emevî Devleti’nin Arap olmayanlara karşı gösterdiği sert tutum yayılmayı önler: Maverâünnehir bölgesinde sürekli çatışma ve savaşlar olur. 720’den itibaren Türgeş kağanları Müslüman-Arap ordularının ilerleyişini durdururlar.
Hilâfetin Abbasîlere geçmesi, Türkler arasında İslâmiyet’in yayılmasını hız landırır. Abbasîler Müslüman Türklere değer verirler. Türkler bu dönemde devlet ka demelerinde ve orduda önemli görevler üstlenirler. Çinlilerle Müslüman-Araplar ara sındaki savaş, Türklerle Müslümanlar arasında yakınlaşmaya vesile olur. Türkler arasında İslamî kabuller artar; ancak henüz Müslüman olmamış Oğuz ve Karluk boy larının Abbasîler üzerine akınları durmaz.
IX. yüzyıldan itibaren Abbasî Devleti içinde Türklerin ağırlığı artar. Yüksek mevkilere yakın Türk soylularının Tolunoğulları, İhşidoğulları gibi halifeye bağlı müstakil devletler kurdukları görülür. Türkler bir yandan da Bizanslılara karşı Ana dolu’daki uç boylarına yerleştirilir. Halife Mütevekkil zamanında Güney Doğu Ana dolu’da Türk yerleşim bölgeleri kurulur.
Türkler arasında kitle hâlinde ilk Müslüman olanlar Volga ve Kazan bölgesindeki itil Bulgarlarıdır. Tuna Bulgarlarının Hıristiyanlığı, Hazar Hanı’nın Musevîliği, Uygur Hanı’nın Mani dinini kabul ettiği sıralarda itil Bulgarları Müslümanlığı kabul ederler, ikinci ve büyük hadise ise Karahanlı hakanı Satuk Buğra Han’ın 920’de Müslüman olması ve bütün tebaasının Müslümanlığı kabul etmesidir.
Türkler arasında Satuk Buğra Han’ın rüyasıyla menkıbeleşen bu olaydan sonra Karahanlılar ilk büyük Müslüman Türk devleti olma şerefini kazanırlar.
Bu olaydan sonra Karluk boyu da Müslüman olur. 960 yıllarında ise Oğuzlar Müslüman olmuştur. X. yüzyılın sonuna yaklaşıldığında, Türk yurdunun tamamına yakının Müslüman olduğu görülür.
Türklerin zorlanmadan, büyük kitleler hâlinde Islandığı kabul etmelerinde, çeşitli etkenler rol oynamıştır:
İslâm medeniyeti o çağın en üstün medeniyetidir. İktisadî ve medenî bağlar Müs lümanlarla Türkleri birbirine yaklaştırır. Ayrıca Müslüman şeyh ve dervişler Türk boylan arasında sürekli propaganda yapmaktadırlar. Türklerin İslâmiyet’ten önceki tek tanrı inancının, İslâmiyet’in Allah inancıyla çatışmaması; İslâm’ın tek bir millete ait ol mayıp “cihan-şümûl” bir mahiyette olması; Türklerdeki devlet ve hâkimiyet anlayışıyla, İslâm’ın cihat, adalet ve hâkimiyet anlayışının aynı zemine oturması İslâmiyet ile Türk kültüründeki dinî kabuller ve kavramların intibakını kolaylaştırmıştır.
İslâmiyet, doğuşu ile birlikte Arap yarımadasında ve ulaştığı her yerde top luluklara üstün bir hayat hamlesi kazandırır. Türkler, teşkilâtlanma ve devlet yönetmedeki büyük kabiliyet ve tecrübeleriyle kısa sürede İslâm âleminin öncüsü, yö neticisi ve koruyucusu durumuna yükselirler.

İSLÂMİYETİN TÜRK KÜLTÜRÜNE ETKİSİ


Din sosyal bir müessesedir, insanlar hayatlarını inançları doğrultusunda şe killendirirler. Din, insanlara belli bir inanç aşılar ve insanlardan, belli ölçülere uygun olarak yaşamalarını ister; kendi değerlerinin hayata hâkim kılınmasını emreder. Her topluluğun tarihî birikimi ve yaşama biçimi farklı da olsa, dinî değerler, kültürler üzerinde etkili olur. Bu durum ortak bir medeniyetin ortaya çıkmasına ve kültürleri et kilemesine yol açar. İslâm ortak medeniyeti, her hususta olduğu gibi, kültürde de kendi dairesine aldığı milletler üzerinde etkili olmuştur.

İlk Müslüman Türk devleti olan Karahanlılar, İslâm medeniyeti dairesine girmeden önce de kültür bakımından üstün durumdaydı, İslâmiyet’i kabul ettikten sonra hem İslâm kültürü hem de eski Uygur Türk kültürü gelişme göstermiştir.
Karahanlıların devlet düzenine bakıldığında, devlet yapısının geleneksel biçime uygun, ancak daha gelişmiş ve düzenli olduğu görülür. Hanedan mensupları Tigin un vanına sahiptir. Büyük Hakan’ın şölen ve nöbet vurma geleneği devam eder; Hakan otağına dokuz tuğ dikilir. Devlet teşkilâtı düzenlidir.
Bu dönemde Türkistan, İslâmî inanç ve tefekkürün yoğrulduğu, daha sonra Anadolu’yu da aydınlatacak bir kültür merkezî hâline gelir. Maveraünnehir’de birçok cami, medrese, kervansaray ve türbeler yapılır. Fikir ve sanat hayatı hakanların yüksek himayelerinde gelişir. Bilginler, sanatçılar korunur. Semerkant, Buhara ve Beykent ilim
merkezleri durumundadır.
Karahanlılarda resmî dil Türkçe olup, Uygur yazısı kullanılmıştır. Tarihçiler bu döneme ait pek çok eserin zamanımıza intikal edemediği veya henüz bulunamadığı kanaatindedirler. Sekizinci yüzyıldan itibaren Türkistan yöresinde büyük İslâm-Türk âlimleri yetişmeye başlamıştır. Ancak Gazneliler devrinde halk, ordu ve saray Türkçe konuşurken, resmî dilin Farsça, ilim dilinin Arapça olması Türk kültürünün gelişmesini olumsuz yönde etkilemiştir.
XI. yüzyıla girildiğinde Kaşgâr ve Balasagun İslâmiyet’in kültür merkezleri hâline .gelir. Türkler İslâm medeniyeti içindeki ağırlıklarını iyice hissettirmeye başlarlar. Yusuf Has Hâcib, Kaşgârlı Mahmut, Ahmet Edib Yügnekî bu dönemde yaşarlar. Mübarek el-Türkî (736-798) tefsir ve hadis alanında; İbni Tarhan musikide, Muhammed el-Ferganî matematik ve astronomide; Abdullah el Türkî ve oğlu Ali, Vasi el-Türkî ve oğlu Muhammed matematikte tanınmış âlimlerdir. Hukuk alanında Özkentli Ahmet bin Tayyib, Ferganalı Abbas el-Türkî ve büyük düşünür Uzlukoğlu Fârâbî (870-950) ilk devir Türk-İslâm dünyasının büyük fikir şahsiyetleridir. Bilim ve kültür alanındaki gelişmeler Gazneliler devrinde de devam eder; XI. yüzyılda Selçuklular dö neminde ise Türk-İslâm medeniyetinin en şaşalı dönemlerinden biri yaşanır. Orijinal Türk-İslâm mimarî eserlerin de ortaya çıkmaya başladığı bu dönemde astronomi, ma tematik ve tıp dalındaki çalışmalar Avrupa’daki ilmî gelişmelere kaynaklık etmiş; Sel çuklu şehirlerinde yüz binlerce ciltlik kütüphaneler kurulmuştur. Yazık ki bu kü tüphaneler Moğol istilâsı sırasında yakılmış ve yağmalanmıştır.
Hoca Ahmet Yesevî, Abdülkadir Geylânî, Gazalî, Zemahşerî, Serahsî, Ishak Şirazî, Cüveynî, Kuşeyrî, astronom Ömer Hayyam, mimar Rakakî, Sermanî, Muzaffer Isferayinî, Abdülkadir Meragi bu dönemin ilim, fikir ve edebiyat alanında eserler vermiş önemli şahsiyetleridir,
Türkler, İslâm medeniyetine girdikten sonra, bu medeniyete canlılık ve pek çok yeni unsurlar getirmişlerdir. Özellikle Osmanlı Devleti’yle XV., XVI. ve XVII. yüz yıllarda Türk kültür ve medeniyeti her noktada doruğa çıkar. Arap ve İranlıları geride bırakır.

YENİ KÜLTÜRÜN EDEBİYATA YANSIMASI


Türkler, İslâmiyet dairesine girdikleri sırada, Arap ve Farsların müşterek ürünleri olan bir “klâsik edebiyat” ve ona dayalı olarak birtakım edebiyat esasları ortaya çık mıştır. Bu esaslar içerisinde; dilde, vezinde, şekil ve türlerde, hayat ve kâinat hak kındaki görüşlerde ve güzellik anlayışında bir takım kaide ve kalıplar ortaya kon muştur. Bu sebeple, bu medeniyet dairesine giren her millet, kültürleri ne kadar kuvvetli olursa olsun, duygu ve düşüncelerini o kalıplar içerisinde ifade etmek durumunda kal mıştır. Bu husus yalnız Türkler için değil, İslâmiyet dairesine giren diğer milletler için de söz konusu olmuştur.

Türklerin İslâmiyet’i kabul etmeleri öncelikle dillerini etkilemiştir. Esasları ken dilerinden önce belirlenmiş bu medeniyet dairesinde Türkler, önce Kur’an-ı Kerim’in dili olan Arapçanın ve Farsçanın sonra da Arap-Fars tesiriyle oluşan İslâm me deniyetinin tesiri altında kaldılar. Millî dilin hazinesinde bulunmayan kavramları Arapça ve Farsçadan aldılar. Bu durum kültür merkezleri kurulduktan sonra daha da arttı. Medreselerde dinî ilimler ağırlıkta olduğu için ilim dili Arapça, edebiyat dili Farsça kabul edildi. Hatta bazı dönemlerde Türk âlim ve sanatçılar eserlerini bu dillerde ver meye başladılar. Cümle yapısı Türkçe kalmakla birlikte, dilimiz bu dillere ait kelimelerle doldu. Ancak çok zengin bir halk edebiyatına sahip olan Türkçe halk arasında varlığını canlı bir şekilde sürdürmeye devam etmiştir.
İslâmiyet’in kabul edildiği ilk dönemlerden günümüze çok fazla örnek gelememişse de anonim ve sözlü halk edebiyatının nesilden nesile aktarıldığına şüphe yoktur. Dîvanü Lûgati’t-Türk’teki manzumeler, Satuk Buğra Han menkıbesi, Manas destanı bu dönem halk edebiyatının Müslüman Türk halkı arasında yaşayan ve günümüze kadar gelen örnekleridir.
İslâmî Türk edebiyatının ilk ürünleri XI. yüzyılda Batı Karahanlılar devrinde gö rülür. İran edebiyatının açık tesiri görülen en eski klâsik Türk eseri Yusuf Hâs Hacib’in M.1069-1070’de yazdığı bilinen Kutadgu Bilig‘dir. Karahanlı hükümdarı Ebu Ali Hasan b. Süleyman Arslan’a ithaf edilen bu eser, yazarına Hashâcib’lik rütbesini ka zandırmıştır.
Kutadgu Bilig, bir Müslüman hükümdarına âyet ve hadis meallerine dayanan na sihatlerde bulunması bakımından önce İslâmî, üstün bir edebî kıymete sahip bu lunması bakımından edebî, o zamanki Karahanlı topluluğunu bize tanıttığı için tarihî, sosyal müesseselerden ayrı ayrı bahsettiği için sosyal, orduya geniş bir yer ayırdığı için de askerî bir eser durumundadır. Aruzla yazılan bu eserin bütünü 6645 beyittir ve konu bütünlüğüne sahiptir.
Batı Karahanlılar dönemine ait, Hakaniye lehçesiyle yazılmış diğer bir edebî eser Atabetü’l-Hakâyık‘tır. Edib Ahmet b. Mahmud Yüknekî tarafından aruzla yazılan bu eser, Islâmî nasihat kitabı özelliği taşımaktadır. Eserin yazılış tarihi bi linmemektedir.
Her iki eserde de aynı Islâmî meselelere yönelinmiştir. Beyit esasına göre ve aruzla yazılmış olmalarına rağmen, dörtlüklere de rastlanmaktadır.
Yine Karahanlılar topluluğu ürünlerinden olan Kaşgârlı Mahmut‘un yazdığı Dîvanü Lûgati’t-Türk Türk dilinin ilk sözlüğüdür. 1072 yılında yazılmaya başlanan eser, 1077 yılında bitirilmiştir. Araplara Türkçeyi öğretmek maksadıyla yazılan bu eser, kelimeler için verilen örnek cümleler, şiir parçalan ve atasözleri ile Karahanlı edebiyatının en önemli eseridir. Dîvanü Lûgati’t-Türk sadece bir sözlük değil, Türk tarih ve coğrafyasına, mitolojisine, etnografyasına, halk edebiyatına ve filolojisine ait bir bilgi hazinesidir.
İslâmî Türk edebiyatının ilk dönemlerine ait bir başka eser ise ilk Türk tarikatının kurucusu Ahmet Yesevî‘ye ait olan Dîvan-ı Hikmet‘tir. Bu eserdeki şiirler ta-savvufî halk şiirinin başlangıcı sayılmaktadır. Ahmet Yesevî’nin “hikmet” adıyla ta nınan ve hece vezniyle kaleme alınan hikemî şiirleri, sonradan “Dîvan-ı Hikmet”te toplanmıştır. Eserin güvenilir bir nüshası bulunmamakta; ancak, bazı şiirlerin Ahmet Yesevî’ye ait olmadığı bilinmektedir. Eski halk edebiyatı, vezin ve şekillerinin kul lanıldığı bu şiirler, sanat değerinden ziyade Türkler arasında tasavvufun yayılmasına yaptığı katkıdan dolayı önemlidir. Ahmet Yesevî’nin bu eseri Anadolu dahil değişik Türk sahalarında süratle yayılarak birçok taklitçiler ve takipçiler yetiştirmiş, bütün Türk edebiyatında yeni bir “Tasavvufî Halk Şiiri” devri açmıştır.
Yeni bir dini kabul ile gelişen kültürün edebiyatımıza yankısı Batı Türkçesinde de görülür. Büyük Selçuklu Devleti’nin devamı olan Anadolu Selçuklu Devleti’nin yı kılmasından sonra, Anadolu’da kurulan Osmanlı Devleti’nde yeni kültür bütün mü esseseleriyle etkili oldu. XIII. ve XIV. yüzyıllarda nisbeten az olan bu tesir, 15. yüz yılda daha da arttı. XVI. ve XVII. yüzyıllarda en yüksek noktasına ulaştı. Hem Halk edebiyatında, hem de bütün hususiyetlerini ortak İslâm medeniyetinden alan Klâsik Türk (Dîvan) edebiyatında büyük sanatçılar yetişti.
Ahmet Yesevî’nin kurduğu ilk Türk tarikatı Yesevîlik’ten sonra Anadolu’da yeni tarikatlar kuruldu. Bu tarikatlarda yetişen halk şairleri, millî vezin ve nazım şekilleriyle yazdıkları şiirlerle geniş halk kitlelerine seslendiler. Aydınlar çevresinde ise, ortak medeniyetin vezin ve nazım şekillerini, güzellik anlayışını ve dünya görüşünü yansıtan şiirler yazıldı. Türkçe, Arapça ve Farsçadan mürekkep bir dilin kullanıldığı bu ede biyata “Klâsik Türk Edebiyatı”, “Divan edebiyatı”, “Klâsik edebiyat”, “Yüksek zümre edebiyatı” gibi adlar verilmektedir. Türk sanatçıları yüksek bir kültürün ürünü olan bu eserlerle İslâm medeniyetine damgalarını vurdular, onu, Türk-İslâm medeniyeti hâline getirdiler, İslâm medeniyeti etkisi altında gelişen Türk kültürünün edebiyatımızdaki te zahürü olan Klâsik Türk edebiyatı, taklit değil, millî bir edebiyat kabul edilmelidir.
(Dr. Ayşenur İslâm-Nermin Öztürk-Türk Edebiyatı Tarihi)

 

DEĞERLENDİRME
a.    Aşağıda XIII. yy. şiir dilinin özellikleri hakkında bilgi verilmiştir. Doğru yargılar için (D), yanlış olanlar için (Y) yazınız.
(  D) XIII. yy. da oluşmaya başlayan divan şiirinde Arapça ve Farsça kelimeler kullanılmıştır
( D ) Bu dönem şiirlerinde tasavvufi terimler çokça kullanılmıştır
( D ) Yunus Emre’nin dili dönemin diğer şairlerine göre daha sadedir.
b.    Aşağıda tasavvuf ile ilgili kavramlar ve bunların tanımları verilmiştir. Bu kavram tanım eşleştirmelerini yapınız.

 

Vahdetivücud: Allah’ın sıfatlarıyla kâinatta canlı ve cansız bütün varlıklarda görülmesidir.
Âşık:  Allah aşkıyla yanan derviş.
Sarhoş: Allah aşkıyla yanan derviş.
İnsanıkâmil: Manevi yol gösterici, kılavuz kişi
Masiva: Gerçek güzellik sahibi olan ve bütün güzellikler zatına ait olan, Allah.
Fenafillah: Allah’ın emirleri karşısında nefsin isteklerinden severek vazgeçme hâli.

 

c. Aşağıdaki test sorularını cevaplayınız.
1.    XIII. yy. da dinî tasavvufi Türk şiirinin en önemli temsilcisidir. Arapça ve Farsça bilmektedir. Şiirlerinde lirik bir anlatımı vardır. Genellikle hece veznini kullanmış, aruz ölçüsüyle de şiirler yazmıştır. Divanı ve Risaletü’n- Nushiyye adlı mesnevisi vardır. Yukarıda özellikleri verilen şair aşağıdakilerden hangisidir?
A) Âşık Paşa    B) Gülşehri    C) Mevlânâ    D) Yunus Emre    E) Fuzûlî

2.    Aşağıdaki yargılardan hangisi Yunus Emre için söylenemez?

  1. Şiirlerinde hem aruz hem hece ölçüsünü kullanmıştır.
  2. Şiirlerinde tasavvuf, sevgi, hoşgörü gibi konuları işlemiştir.
  3. Eserleri süslü ve sanatkârane bir dille yazılmıştır.
  4. Eserleriyle çağını ve kendinden sonraki dönemleri etkilemiştir.
  5. Risâletü’n Nushiyye ve Divan olmak üzere iki eseri vardır.

3.   ÜNİTE              

3. Oğuz Türkçesinin Anadolu’daki İlk Ürünleri (XIII – XIV. yy)
3. Oğuz Türkçesinin Anadolu’daki İlk Ürünleri (XIII – XIV. yy)
b. Olay Çevresinde Oluşan Edebî Metinler (Şiir)
HAZIRLIK
  1. Aşağıda boş bırakılan bölüme kişi, zaman, mekân ve olay unsurlarını içine alan kısa bir yazı yazınız.

 

Kör Mustafa, bahçelerde çalışır, gündeliğe gider, sarnıç sıvar, dam aktarır, kuyu kazar… Bizim köyün lodos tarafı gayri meskundur. Orada fundalar, yabani meşe palamutları, kocayemişler, çalı süpürgeleri bir türlü ağaç haline gelmeden, ama ağacı taklit edercesine gelişir, birbirinin içine girmiş yaşarlar. Bütün bu fundalıklar Fino kilisesinin malıdır. Kocaman, kirli sakallı, cin gibi bir papaz fundalıklar “bizimdir” diye, arada bir dolaşır. İsteyen olursa ucuza kiraya verir. Ama kimse kiralamaz. Çünkü, orman memuru buraları, Orman Kanunu gereğince orman sayar. Aralarında üç beş ufacık çam ağacının boğulduğu yabani, cüce, oduna bile gelmez çalı çırpı; orman memurunun, Orman Kanunu sayesinde mes’ut yaşar.
2.    Yazınızı anlatım biçimi ve ifade yönüyle daha önce okuduğunuz bir roman veya hikâye ile karşılaştırınız. Sonuçları defterinize yazınız.
3.    Menkıbe sözcüğünü araştırınız. Bulduğunuz bilgileri sınıfa sununuz.

Din büyüklerinin veya tarihe geçmiş ünlü kimselerin yaşamları ve olağanüstü davranışlarıyla ilgili hikâyelere menkıbe denir.


İNCELEME

 

1. Etkinlik
Battalname’de anlatılan olayları olay örgüsü bütünlüğü oluşturacak şekilde aşağıya yazınız.

 

Simbat’ın harap bir kaleyi onarıp oraya yerleşerek Müslüman halka zulüm etmesi.
Battal Gazi’nin kaleye gelip kaleyi ele almaya karar vermesi.
Savaş sırasında Battal’ın Simbat’ın karşısına çıkması ve onunla vuruşması
Simbat’ın kendini kaleye kapatması
Battal’ın bir sarnıçtan kaleye girmesi
Bir yaşlı kadının Battal’ı oğlu sanması ve onu evine alması
Battal’ın Simbat’ın karşına çıkması ve onu esir alması
Battal’ın Simbat’ı dine davet etmesi
Battal’ın Simbat’ı kale duvarına asması
Malatya’dan gazilerin gelmesi
Battal’ın Simbat’ın kızını Hüseyin İbn-i Ali’ye vermesi
Battal’ın kaleyi yıkması ve Malatya’ya geri dönmesi.

 

2. Etkinlik
a. Metinde hangi temanın işlendiğini bulunuz. Eserin yazıldığı dönemle temayı ilişkilendiriniz.

 

Metnin teması
Yazıldığı dönemle temanın ilişkilendirilmesi
Metnin teması kahramanlıktır.
Metnin yazıldığı dönemle, metnin teması arasında doğrudan bir ilişki vardır. Çünkü metin oluşmaya başladığı dönemde insanlar kalelerde yaşıyor, kılıç kullanıyor, atlarla ulaşım sağlıyor, savaş meydanlarında bilek gücüyle mücadele ediyorlar. Bütün bu özellikler devrin özelliği ve kahramanlık temasıyla doğrudan ilişkilidir.

 

b. Temanın evrensel olup olamayacağını tartışınız. Sonuçları belirtiniz.
Kahramanlık teması evrensel bir temadır. Bu temayı bütün milletlerin edebiyatında görmemiz mümkündür.

 

3. Etkinlik
Metinde işlenen olayların gerçek hayatta yaşanmasının mümkün olup olamayacağını söyleyiniz. Metinde insana özgü gerçeklikler olay örgüsü içinde nasıl dile getirilmiştir? Belirtiniz.
Metinde anlatılanların gerçek hayatta aynısının yaşanması mümkün değildir. Ama gerçeğe uygun olan kısımların benzerleri yaşanmış olabilir. Halk hikâyeleri içinde hem gerçeğe uygun hem de olağanüstü özellikler barındıran metinlerdir. Metinde insana özgü gerçeklikler hikâyedeki gerçeğe uygun olan kısımları içeriyor.

 

4. Etkinlik
Okuduğunuz metnin yapısını oluşturan unsurları aşağıdaki kavram haritasına yerleştiriniz.

 

OLAY ÖRGÜSÜ

 

ZAMAN

 

KİŞİLER

 

MEKAN

Metnin Yapısını oluşturan unsurlar

   

5. Etkinlik
Okuduğunuz metinde geçen kişilerin özelliklerini tespit ediniz ve olay örgüsündeki işlevlerini yazınız.
Metinde geçen kişiler    Kişilerin özellikleri    Kişilerin işlevi

 

BATTAL: Vatanı için her şeyini feda edebilecek cesarette bir kahraman, bir anda yüz kişiyle savaşan, dindar, inançlı birisidir. Metindeki kahramanlık duygusu onun  kişiliği üzerinden verilmiştir. Bu nedenle metinde önemli bir işlevi vardır.
SİMBAT: Metinde kötüyü temsil eden tiptir. Müslüman halka zulmeden, acımasız ve yalancı bir tiptir. Metindeki işlevi kötülüğü temsil etmektir.
YAŞLI KADIN: Metindeki merhamet duygusu ve anne sevgisini olun üzerinden verilmiştir.

 

6. Etkinlik
Okuduğunuz metindeki kişi, zaman ve mekân ilişkisi hakkında bir paragraf yazınız.
Metindeki kişiler, olay, zaman ve mekan bir bütünlük oluşturmuştur. Verilmek istenen mesaja uygun kişiler, zaman, mekan ve olaylar seçilmiştir. Bu da hikâyenin ilgi çekiciliğini arttırmıştır.
7. Etkinlik
Okuduğunuz metnin mekânını ve zamanını belirleyiniz; mekânın ve zamanın nasıl anlatıldığını sözlü olarak ifade ediniz.

 

Metindeki mekan genel olarak Simbat’ın sarayıdır. Mekan tam olarak betimlenmemiştir. Zaman ise belli değildir. Sadece zaman ifadeleri vardır. Akşam, sabah, biraz sonra gibi

8. Etkinlik

Okuduğunuz metindeki olayları yaşandığı dönemin gerçekliğiyle ilişkilendiriniz.

 

Metindeki olaylar yaşandığı devirle doğrudan ilişkilidir. Metnin ortaya çıktığı dönemde insanlar kalelerde yaşıyordu. Kılıç kullanıyordu. Sarnıçlar kullanıyordu. Kahramanlık bilek gücüyle gösteriliyordu. Bütün bunları metnin içinde görmekteyiz.

9. Etkinlik

Okuduğunuz metni İslamiyet öncesi destanlar ve İslami dönemde oluşan eserlerle karşılaştı rınız. Bunlardan etkilenip etkilenmediğini örnekler vererek açıklayınız.

 

Metnin teması kahramanlıktır. Bu tema hem İslamiyet öncesi hem de sonrası destanların ana temasıdır. Battalın gösterdiği kahramanlıkta hem abartılar hem de gerçeğe uygunluklar vardır. Eserdeki dini unsurların varlığı bu eserin daha çok İslamiyet sonrası destanlardan etkilendiğini göstermektedir.

10. Etkinlik

Okuduğunuz metinden anlatıcının hangi konumda olduğunu tespit ediniz. Eserin hangi bakış açısıyla yazıldığını belirtiniz.
Metin ilahî(hakim-tanrısal) bakış açısıyla yazılmıştır.

11. Etkinlik

Aşağıda Battalname’nin özgün yazımıyla bir paragraf verilmiştir. Bu paragraftan ve altı çizili kelimelerden hareketle metnin dil özellikleri hakkında çıkarımlarda bulununuz.
…Seyyid çağırdı, er diledi meydana. Kimsenün zehresi olmadı kim meydana gire. Ayruk kimse meydana girmedüğin Seyyid Hazreti bildi. Atından aşağu indi. Kolanın muhkem berkitdi, girü bindi.
…Seyyid eyitdi: “Aklunı divşür kim benüm Seyyid Battal Gaazî ol dağdan inüp hünerler gösteren” didi. Heman-dem Ahmed, Seyyid’ün ayağına düşdi. Seyyid, Ahmed’i bağrına basdı. Görişdiler. Mimlan eydür: “Bu ne yiğitdür kim bunun gibi eyülikler eyledün.”
Metnin Dil Özellikleri
Ses Özellikleri
Kelime Özellikleri
Cümle Özellikleri
Metinde altı çizili kelimelerde genel olarak ses kurallarına aykırılıklar vardır. Aynı zamanda o dönemin Türkçesine özgü olarak eklerde yuvarlaşmalar görülüyor. Kimsenün, benüm gibi. Metindeki Türkçe kelimeler bugün için değişiklikler göstermesine rağmen, yabancı dillerden Türkçeye giren kelimeler değişmeden günümüze kadar gelmiştir. Cümleler kısa ve özdür. Uzun cümleler pek kullanılmamış. Karşılıklı konuşmalara yer verilmiştir.

12. Etkinlik

Metinde geçen tasvir cümlelerini bulunuz. Bu cümlelerden hareketle tasvirin metindeki işlevini belirtiniz. Sonuçları aşağıdaki boş bırakılan yerlere yazınız.

 

 

Seyyit yürüdü, kaleyi dolaştı ki fırsat bula, kaleyi ala. Bir yere vardı gördü ki su gider. Ol suyu gözetti. Su geldi, bir deliğe girdi. Seyit eyitti:
“İşbu su hisara gider, eğer çare olursa iş bundan olur.” dedi. Hemen atın bir yere kodu, elbisesini çıkardı. Allah’a sığındı, o su deliğinden içeri girdi. Gide gide su geldi, bir sarnıca döküldü. Seyit dahi sarnıca düştü. Gayet soğuk idi. Hayli zahmet çekti. Hele nazar kıldı, bir merdiven gördü ki o merdivenden taşra çıktı.

 

Tasvir  kelimelerle resim çizme sanatıdır. Tanıtılan yerlerin ve kişilerin zihinde canlanması tasvirle olur. Bu nedenle anlatmaya bağlı edebî metinlerde tasvirlere çokça yer verilir.

2. Metin

Deli Dumrul
13. Etkinlik
Dede Korkut Hikâyesi’nde anlatılan olayları olay örgüsü bütünlüğü oluşturacak şekilde yazınız.

Deli Dumrul’un kuru çayın üzerine bir köprü yaptırması

Deli Dumrul’un köprüden geçenlerden para alması

Köprünün yamacına bir obanın gelmesi

Obadan bir delikanlının vefat etmesi

Deli Dumrul’un Azrail’e kafa tutması

Azrail’in Deli Dumrul’un karşısına çıkması

Deli Dumrul’un Azrail kapışması ve yenilmesi

Deli Dumrul’un Allah’a bağışlanması için yalvarması

Deli Dumrul’un canı karşı can bulması için annesi ve babasından can istemesi

Deli Dumrul’a eşinin can vermesi

Allah’ın Deli Dumrul’un Anne ve babasının Deli Dumrul yerine canlarını alması

Deli Dumrul ve eşinin ömürlerinin uzaması

Dede Korkut’un gelip dua etmesi

14. Etkinlik
a. Yukarıdaki metinde hangi temanın işlendiğini bulunuz. Eserin yazıldığı dönemle temayı ilişkilendiriniz.

Metnin Teması: Kahramanlık

Yazıldığı dönemle temanın ilişkilendirilmesi: Metinin teması ile yazıldığı dönemle doğrudan ilişkilidir. Kahramanlığın bilek gücüyle gösterilmesi, eşkıyalıkların olması, göçerlerin bulunması eserin oluştuğu dönemin özellikleridir.
b. Temanın evrensel olup olamayacağını tartışınız. Sonuçları belirtiniz.

Metnin teması evrenseldir. Çünkü her millette kahramanlık teması çok sık işlenir.

15. Etkinlik
Okuduğunuz metinde işlenen olayların gerçek hayatta yaşanmasının mümkün olup olamayacağını söyleyiniz. Metinde insana özgü gerçekliklerin olay örgüsü içinde nasıl dile getirildiğini belirtiniz.

 

Metinde anlatılanların gerçek hayatta aynısının yaşanması mümkün değildir. Ama gerçeğe uygun olan kısımların benzerleri yaşanmış olabilir. Halk hikâyeleri içinde hem gerçeğe uygun hem de olağanüstü özellikler barındıran metinlerdir. Metinde insana özgü gerçeklikler hikâyedeki gerçeğe uygun olan kısımları içeriyor.

 

16. Etkinlik
Okuduğunuz metnin yapısını oluşturan unsurları aşağıdaki kavram haritasına yerleştiriniz.

 

OLAY ÖRGÜSÜ

 

ZAMAN

 

KİŞİLER

 

MEKAN

Metnin Yapısını oluşturan unsurlar

   

17.    Etkinlik
Okuduğunuz metinde geçen kişilerin özelliklerini tespit ediniz ve olay örgüsündeki işlevlerini
yazınız.
Deli Dumrul: Güçlü kuvvetli, gözü pek biridir. İnanç noktasında biraz zayıftır. Azrail’e kafa tutabilir. Ama yaptıklarından pişman olup kusurlarını da gören biridir. Deli Dumrul’un üzerinden kahramanlık ve pişmanlık kavramları verilmeye çalışılmıştır.
Azrail: Melek, Deli Dumrul’a Allah’ın gönderdiği kişi, Deli Dumrul’u yenip ona ders vermek için gönderilmiş vazifeli.
Deli Dumrul’un eşi: Vefalı, kocası için canını vermekten çekinmeyen biri.
Deli Dumrul’un annesi –babası: Kendi canlarından oğulları için vazgeçemeyen kişilir.
18. Etkinlik
Okuduğunuz metindeki kişi, zaman ve mekân ilişkisi hakkında bir paragraf yazınız.
Metindeki kişiler, olay, zaman ve mekan bir bütünlük oluşturmuştur. Verilmek istenen mesaja uygun kişiler, zaman, mekan ve olaylar seçilmiştir. Bu da hikâyenin ilgi çekiciliğini arttırmıştır.
19. Etkinlik
İncelediğiniz metnin mekânını ve zamanını belirleyiniz; mekânın ve zamanın nasıl anlatıldığını sözlü olarak ifade ediniz.
Okuduğumuz metinde mekan  tam olarak belli değildir. Köprü, Deli Dumrul ile Azrail’in kaşılaştıkları ev mekanlar olarak verilmiş ama bunlar betimlenmemiştir. Zaman olarak da tam bir ifade yoktur. Akşam, sabah, biraz sonra gibi zaman ifadeleri kullanılmıştır.
20. Etkinlik
İncelediğiniz temayı olayın yaşandığı dönemin gerçekliğiyle ilişkilendirerek aşağıya yazınız.
Metnin teması dönemin gerçekleriyle uyum içindedir. Mekanlar, kişiler ve olaylar devrin gerçekleri ile uyum içindedir.

21. Etkinlik

Okuduğunuz metni İslamiyet öncesi destanlar ve İslami döneminde oluşan eserlerle karşılaştırınız. Bunlardan etkilenip etkilenmediğini örnekler vererek açıklayınız.

 

Metnin teması kahramanlıktır. Bu tema hem İslamiyet öncesi hem de sonrası destanların ana temasıdır. Deli Dumrul’un gösterdiği kahramanlıkta hem abartılar hem de gerçeğe uygunluklar vardır. Eserdeki dini unsurların varlığı bu eserin daha çok İslamiyet sonrası destanlardan etkilendiğini göstermektedir.
22. Etkinlik
Okuduğunuz metinden anlatıcının hangi konumda olduğunu tespit ediniz. Eserin hangi bakış açısıyla yazıldığını belirtiniz.

 

Metin ilahî(hakim-tanrısal) bakış açısıyla yazılmıştır.
23. Etkinlik
Aşağıya Dede Korkut Hikâyesi’nin özgün yazımından bir bölüm alınmıştır. Bu bölümleri göz önünde bulundurarak metnin dil özelliklerini belirtiniz.
“Meğer bir gün köprüsünün yamacında bir bölük oba konmışıdı. Ol obada bir yahşi yiğit sayru düşmüşidi. Allah emriyile ol yiğit öldü. Kimi oğul deyü, kimi kardaş deyü ağladı. Ol yiğit üzerine muhkem kara şiven oldu.”
Deli Dumrul aydur: Mere Azrail dedüğünüz ne kişidür kim adamın canun alır? Ya Kadir Allah, birligün, varlıgun hakkıyiçün Azraili menüm gözüme göstergil; savaşayım, çekişeyim, dürişeyim, yahşı yigidün canın kurtarayım; bir dahı yahşı yigidün canın almaya, dedi.

 

Metnin Dil Özellikleri
Ses Özellikleri
Kelime Özellikleri
Cümle Özellikleri
Metinde altı çizili kelimelerde genel olarak ses kurallarına aykırılıklar vardır. Aynı zamanda o dönemin Türkçesine özgü olarak eklerde yuvarlaşmalar görülüyor. köprüsü, konmışıdı, ol, yahşı, deyü gibi. Metindeki Türkçe kelimeler bugün için değişiklikler göstermesine rağmen, yabancı dillerden Türkçeye giren kelimeler değişmeden günümüze kadar gelmiştir. Cümleler kısa ve özdür. Uzun cümleler pek kullanılmamış. Karşılıklı konuşmalara yer verilmiştir.

24. Etkinlik

İki gruba ayrılınız. Okuduğunuz metinde insanüstü olayların anlatıldığı bölümleri bulunuz. Bu bölümlerden hareketle insana özgü gerçekliğin metinde nasıl anlatıldığını değerlendiriniz.

 

İnsanüstü olayların anlatıldığı bölümler
İnsana özgü gerçekliğin nasıl anlatıldığı
İnsanüsü olayların anlatıldığı bölümlerde karhanlar olağan üstü özellikler göstererek destansı bölümü oluşturuyorlar. İnsana özgü gerçekliğin anlatıldığı bölümde kahramanlar gerçek hayata uygun gibi davranarak hikâyenin gerçekle de ilişkisi ortaya koymaktadır. Bu da eserin destandan ayrılan yönüdür.

 

25. Etkinlik
İncelediğiniz metinde anlatılan olayların, tanıtılan kişilerin benzerlerinin etrafınızda bulunup bulunmadığını tartışınız. Sonuçları sınıfa sununuz.
26. Etkinlik
İncelediğiniz metinde işlenen olayların gerçek hayatta yaşanmasının mümkün olup olamayacağını tartışınız. Sonuçları sözlü olarak ifade ediniz.
Metinde anlatılanların gerçek hayatta aynısının yaşanması mümkün değildir. Ama gerçeğe uygun olan kısımların benzerleri yaşanmış olabilir. Halk hikâyeleri içinde hem gerçeğe uygun hem de olağanüstü özellikler barındıran metinlerdir. Metinde insana özgü gerçeklikler hikâyedeki gerçeğe uygun olan kısımları içeriyor.

27.    Etkinlik

Aşağıda verilen kavramları ve tanımları eşleştiriniz.
Akçe   
Küçük gümüş para.
Bahadır    Savaşlarda gücü ve yılmazlığıyla üstünlük gösteren kimse.
Azrail    Can alan melek..
Alp    Yiğit
28.    Etkinlik
Okuduğunuz metinden birkaç deyim bulunuz. Bulduğunuz deyimleri birer cümlede kullanınız.
Metinde geçen deyimler    Cümle örnekleri
Hasta düşmek
Yas tutmak
Benzini sarartmak

 

29.    Etkinlik

 

Okuduğunuz metinden tasvir cümleleri bulunuz. Tasvirin cümledeki işlevini belirtiniz. Sonuçları sözlü olarak ifade ediniz.

 

Kara kılıcını sıyırdı, eline aldı. Azrail’e çalmak için saldırdı. Azrail bir güvercin oldu, pencereden uçtu gitti. Adam azmanı Deli Dumrul, elini eline çaldı, kas kas güldü. Der:
–    Yiğitlerim, Azrail’in gözünü öylesine korkuttum ki geniş kapıyı bıraktı, dar bacadan kaçtı çünkü benim elimde, güvercin gibi kuş oldu, uçtu. Bre, ben onu bırakır mıyım doğana aldırmayınca, dedi.
Kalktı atına bindi, doğanını eline aldı, ardına düştü. Bir iki güvercin öldürdü. Döndü, evine geliyorken Azrail atının gözüne göründü. At ürktü, Deli Dumrul’u getirdi yere vurdu. Kara başı bunaldı, bunlu kaldı. Ak göğsünün üzerine Azrail basıp kondu. Az önce mırlardı, şimdi hırlamaya başladı.

 

Tasvir  kelimelerle resim çizme sanatıdır. Tanıtılan yerlerin ve kişilerin zihinde canlanması tasvirle olur. Bu nedenle anlatmaya bağlı edebî metinlerde tasvirlere çokça yer verilir.
30. Etkinlik
Dört gruba ayrılınız. Dede Korkut Hikâyeleri’nin içeriği hakkında düşüncelerinizi belirtiniz. Benzer ve farklı sonuçları açıklayınız.

DEDE KORKUT VE DEDE KORKUT HİKÂYELERİ


Korkut destanı veya hikâyeleri Orta Asya’da şekillenmeye başlamış; Türklerin Müslüman olmalarından ve Anadolu’ya gelmelerinden sonra din ve çevre motiflerine göre bazı değişikliklere uğramıştır. Dede Korkut’un hikâyeleri, parça parça ve değişik versiyonlarda Anadolu’nun çeşitli yerlerinde yaşamaktadır. Bugün Türkiye’de en yaygın olarak bilinen ve en geniş Dede Korkut hikâyeleri, 15-16, yüzyıllarda meçhul biri tarafından kâğıda geçirilmiştir. “Kitab-ı Dede Korkut” adlı bu eser, Azerbaycan ve doğu Anadolu’daki Oğuz Türklerinin arasında yaşayan Dede Korkut hikâyelerini kaydetmiştir.

Dede Korkut simgesi, hikâyelerin değişmeyen motifidir. Oğuz boylarının başı derde girdiğinde veya sevinçli bir durumu olduğunda “Oğuz bilicisi” Dede Korkut’a danışır; o ne derse o yapılırdı. Çocuklara ad konulacağı zaman Dede Korkut çağrılırdı.
Büyük Türk destanının yaratıcısı Dede Korkut’un kişiliği üzerinde bilgilerimiz yetersiz kalıyor. Korkut-Ata adıyla da tanınan Dede Korkut, söylentilere göre Oğuzların Bayat Boyundan Kara Hoca’nın oğludur.
Onun, IX. ve XI. yüzyıllar arasında Türkistan’da Sir-Derya nehrinin Aral Gölüne döküldüğü yerde doğduğu, Ürgeç Dede adında bir oğlu olduğu, Oğuz Türklerinden büyük saygı gördüğü, bu bölgelerde hüküm süren Türk hakanlarına akıl hocalığı ve danışmanlık ettiği destanlarından anlaşılmaktadır.
Dede Korkut’un Türkler arasında, ağızdan ağıza, dilden dile dolaşan destan niteliğindeki hikâyeleri XV. yüzyılda Akkoyunlu’lar devrinde Dede Korkut Kitabı adıyla bir kitapta toplanmış, böylelikle sözden yazıya dökülmüştür. Destan derleyicisi, Dede Korkut kitabının önsözünde Dede Korkut hakkında şu bilgileri verir ve onun ağzından şu öğütlerde bulunur:
(Bayat Boyundan Korkut Ata derler bir er ortaya çıktı. O kişi, Oğuz’un tam bilicisi idi. Ne derse olurdu. Gaipten türlü haber söylerdi…)
(Korkut Ata Oğuz Kavminin her müşkülünü hallederdi. Her ne iş olsa Korkut Ata’ya danışmayınca yapmazlardı. Her ne ki buyursa kabul ederlerdi. Sözünü tutup tamam ederlerdi…)
(Dede Korkut söylemiş: Lapa lapa karlar yağsa yaza kalmaz, yapağılı yeşil çimen güze kalmaz. Eski pamuk bez olmaz, eski düşman dost olmaz. Kara koç ata kıymayınca yol alınmaz, kara çelik öz kılıcı çalmayınca hasım dönmez, er malına kıymayınca adı çıkmaz. Kız anadan görmeyince öğüt almaz, oğul babadan görmeyince sofra çekmez. Oğul babanın yerine yetişenidir, iki gözünün biridir. Devletli oğul olsa ocağının korudur…)
(Dede Korkut bir daha söylemiş: Sert yürürken cins bir ata namert yiğit binemez, binince binmese daha iyi. Çalıp keser öz kılıcı namertler çalınca çalmasa daha iyi… Çala bilen yiğide, ok’la kılıçtan bir çomak daha iyi. Konuğu olmayan kara evler yıkılsa daha iyi… Atın yemediği acı otlar bitmese daha iyi. İnsanın içmediği acı sular sızmasa daha iyi…)
Dede Korkut’un kitabında bir önsüz ile on iki destansı hikâye vardır. Bu destanlar, Türk dilinin en güzel örnekleri olduğu gibi, Türk ruhuna, Türk düşüncesine ışık tutan en açık belgelerdir. Bunlar:
Dede Korkut, Oğuz Türklerini, onların inanışlarını, yaşayışlarını, gelenek ve göreneklerini, yiğitliklerini, sağlam karakteri ve ahlâkını, ruh enginliğini, saf, arı-duru bir Türkçe ile dile getirir. Destanlarındaki şiirlerinde, çalınan kopuzların kıvrak ritmi, yanık havası vardır.
 Dede Korkut destanlarının kahramanları, iyiliği ve doğruluğu öğütler. Güçsüzlerin, çaresizlerin, her zaman yanındadır. Hile-hurda bilmezler, tok sözlü, sözlerinin eridirler. Türk milletinin birlik ve beraberliğini, millî dayanışmayı, el ele tutuşmayı telkin eder.
Yüzyıllar boyu, heyecanla okunan bu eserdeki destanlar, Doğu ve Orta Anadolu’da, çeşitli varyantları ile yaşamıştır. Anadolu’nun birçok bölgelerinde, halk arasında söylenen, kuşaktan kuşağa aktarılan hikâye ve destanlarda Dede Korkut’un izleri ve büyük etkileri vardır.
Millî Destanımızın ana kaynağı olan Dede Korkut Kitabı’nın bugün elde, biri Dresden’de, öteki Vatikan’da olmak üzere, iki yazma nüshası vardır. Bu yazma eserlere dayanarak Dede Korkut Kitabı, memleketimizde birkaç kez basıldığı gibi, birçok yabancı memleketlerde çeşitli dillere de çevrilmiştir.
3. Metin
Dânişmendnâme
Çün melik Dânişmend bu mektûbı okıdı ve ol kavmi İslâm’a davet itdi, kimse cevâb virmedi. Bu kez at depdi meydâna girdi, er diledi. Gürcilerden Evkas adlu bir kâfir meydâna girdi. Kılıç ile Melik’e hamle kıldı. Melik anun hamlesin redd eyledi. Nevbet Melik’e değdi, hemândem bir nâ’ra urup eyitdi: “benâm-ı Hüdâ, benûr-ı pâk-i Muhammed Mustafâ” diyüp Evkas’a bir kılıç ile urdı kim eyer başına değin iki pare kıldı. Gürcilerden figaan kopdı. Anı görüp cümle kâfirler bir kezden hamle kıldılar. Melik Dânişmend bir nâ’ra eyle urdı kim tamâmet kâfir çerisi serâsîme oldılar. Melik ejderha gibi… bir sâatde yidi yüz kâfiri öldürdi. Andan Nastor, çerisine hamle kıldı. Bu yana Artuhi ve Efrumiye dahi kâfirleri hazân gibi yire dökerlerdi. Ceng arasında iken Nastor, Rûm çerisine işaret kıldı. Medâris-i laîn yüz kişiyle ribata kasd kıldı. Gelüp gördi ki ribât kapusı berkinmiş. Medâris-i laîn hîle idüp çağırdı kim “Nastor’ı esîr getürdük, kapuyı açun” didi. Ruhbanlar Artuhi sanup geldiler, kapuyı açdılar. Hemân kâfirler içerü girüp ot on ruhbanı ve Harkil-i zahidi kati itdiler. Andan Şettât’ı ve Râmîn’i kuyudan çıkardılar, çeriye gönderdiler. Kendüler on kuyu vardı her kuyuya on kâfir gizlendiler ki Melik’i kati ideler. Bu yana Şettât ve Râmîn geldüğine kâfirler şâd oldılar…
Çünkü Melik oradan ayrıldı, gördü ki Şettat kurtulmuş. Askeri vuruşmaya çağırıyor. Melik, Artuhi’den sordu: “Şu Şettat değil mi?” dedi. Artuhi: “Evet, odur.” dedi. Melik bir nara atıp: “Ey melun, nasıl kurtuldun?” deyince Şettat: “Narınur kurtardı.” dedi. Melik: “Yürü ben seni bulurum.” dedi. Melik oradan geçti, Ribat’a vardılar, gördüler ki Ribat kapısı açık. Harkil-i Zahid ve şairleri şehit olmuşlar. Melik çok üzüldü, şehitlerin namazını kıldılar, defnedip dua okudular. Bu hâl onları epeyce perişan kıldı.
Melik Dânişmend ansızın köşede biri olduğunu gördü. Namazı bırakıp o yana baktı ama onu göremedi. Meğer düşmanı o kişiyi “Var git, yatmışlar mı?” diye bakmaya göndermişti. Melik namazdan sonra geldi, Artuhi’yi uyardı. Kiliseye gidip köşe bucak o kişiyi aradılar ama hiç eser bulamadılar. Ansızın bir köşeden aksırık sesi geldi. Melik ve Artuhi oraya geldiler ama yine bir eser bulamadılar. Artuhi: “Galiba dışarıya asker geldi.” dedi. Derhâl mum yakıp dışarı çıktılar. Ansızın ağzı açık bir kuyu gördüler. İleri varıp içine baktılar. Gördüler ki silahlı on kişi var. Melik: “Hemen bunları öldürelim.” dedi. Orada bir ahır vardı, içi tamamen kamış doluydu. Orayı yaktılar, başka düşman aramaya koyuldular. Bir on kişi sonra bir on kişi daha bulup öldürdüler. Şehit olan Müslümanları aldılar, o gece geçti, sabah oldu.
Ak karadan, sevinç gamdan seçildi. Nastor Şettat katına geldiler. Alemler, sancaklar götürdüler. Bir yandan Melik, Artuhi ve Efrumiye dahi atlanıp düşmana karşı durdular. Nastor onları gördü: “Yazıklar olsun, Medaris’e dün gece ne yaptınız? Bunun hesabını soracağım.” deyince Artuhi ansızın meydana indi. Karşısına çıkacak er diledi, çağırdı: “Ey melunlar, ne yaptıysanız fayda etmedi, kendi başınızı yediniz. Bu gece yüz kişiyle lain Medaris’i de öldürdük. Ben Artuhi, Melik Dânişmend’in en sadık eriyim, her kimin arzusu varsa meydana gelsin.” dedi. Meğer Medaris’in Argumiye adlı heybetli bir kardeşi vardı. Meydana indi, süngüsüyle Artuhi’ye hamle etti. Artuhi kalkanıyla karşıladı, kılıcını ve gürzünü dahi
arşıladı. Hamle sırası Artuhi’ye geçti. O melun dahi Artuhi’nin üç hamlesini savdı. Çokça çarpıştılar, yenişemediler. Birbirlerinin kemerinden tuttular, attan indiler. Efrumiye, Artuhi adına telaşlanınca Melik ona: “Ey Efrumiye, sen onu kayırma ki Hak Teala onun yardımcısıdır.” dedi. Bu sırada Artuhi: “Ya Allah ya Muhammed Mustafa” deyip Argumiye’yi yere vurdu. Düşmanlar bunu görünce hamle ettiler, Melik dahi hamle ederek onların yolunu kesti. Artuhi hâli kalmayan Argumiye’yi öldürdü.
Artuhi, Melik’ten çokça övgü aldı, sıçradı ve atına bindi. Melik dahi düşmanlara hamle etti. Savaşırken Artuhi, Şuzit melununa uğradı. Şuzit’in çok hamlelerini Artuhi savdı fakat bir kılıç darbesi Artuhi’yi vurdu ve onu attan düşürdü. Düşmanlar hemen onu bağlayıp Nastor’a götürdüler. Efrumiye bunu görüp bağırdı: “Ey Sultanım, alıp gittikleri Artuhi’dir.” dedi. Melik Dânişmend bir nara atıp yirmi düşmanı yararak Artuhi’nin yanından düşmanı savdı. Sanki uçar bir kuş oldu. Bir olup düşmanı kırdılar. Melik Artuhi’yi bağrına basıp: “Ciğer köşem, bu erlik meydanıdır gâh basar gâh basılırsın, gamlanma.” dedi. Melik ansızın Şuzit’i gördü: “Ey melun, erlik nasıl olur gel sana göstereyim.”dedi. Şuzit bir an korktu sonra Melik’e hamle kıldı. Melik gürzüyle onu savdı. Şuzit üç hamle daha kıldı ama Melik’i vuramadı. Melik yemin etti, nara attı ve Şuzit’e yürüdü. Öyle bir kılıç vurdu ki Şuzit’in kalkanı paramparça oldu. O anda melunun canı cehenneme gitti. Askerler feryat kopardılar. Nastor melunu Şuzit’in öldüğünü anladı. Kendi canından korktu, savaş davulunu vurdurdu, askerler hamle edip o üç serveri kuşattılar. Düşman arasında kalan Melik Dânişmend aslan gibi kükredi, Artuhi sel gibi çağladı, Efrumiye yel gibi esti. Düşmanı yardılar, geceye dek cenk ettiler…
Dânişmendnâme

31. Etkinlik

Dânişmentname’de anlatılan olayları olay örgüsü bütünlüğü oluşturacak şekilde yazınız.
Melik Danişment’in mektubu okuması ve kavmi İslam’a davet etmesi
Melik’in Evkas ile mücadeleye tutuşması ve Evkas’ı öldürmesi
Melik’in savaş meydanında yedi yüz kafiri öldürmesi
Kafirlerin hileyle kaleye girmesi
Melik’in Şettat’la karşılaşması
Melik’in köşede birini görmesi, Artuhi’yi uyarması ve oradaki ahırdaki kamışları yakarak oradaki düşmanları öldürmesi
Artuhi’nin düşmanın karşınına korkusuzca çıkması
Artuhi’nin ARgumiye’yi öldürmesi
Artuhi ile Şuzit’in karşılaşması ve Artuhi’nin yaralanması
Artuhi’nin Nastor’a götürülmesi
Melik’in Artuhi’yi kurtarması
Melik’in Şuzit’i öldürmesi
32. Etkinlik
a. Dânişmentname adlı metinde hangi temanın işlendiğini bulunuz. Eserin yazıldığı dönemle temayı ilişkilendiriniz.
Metnin teması
Yazıldığı dönemle temanın ilişkilendirilmesi
Metnin teması kahramanlıktır.
Metnin yazıldığı dönemle, metnin teması arasında doğrudan bir ilişki vardır. Çünkü metin oluşmaya başladığı dönemde insanlar kalelerde yaşıyor, kılıç kullanıyor, atlarla ulaşım sağlıyor, savaş meydanlarında bilek gücüyle mücadele ediyorlar. Bütün bu özellikler devrin özelliği ve kahramanlık temasıyla doğrudan ilişkilidir.

 

b. Temanın evrensel olup olamayacağını tartışınız. Sonuçları belirtiniz.
Kahramanlık teması evrensel bir temadır. Bu temayı bütün milletlerin edebiyatında görmemiz mümkündür.

 

33. Etkinlik
Metinde işlenen olayların gerçek hayatta yaşanmasının mümkün olup olamayacağını söyleyiniz. Metinde insana özgü gerçeklikler olay örgüsü içinde nasıl dile getirilmiştir? Belirtiniz.
Metinde anlatılanların gerçek hayatta aynısının yaşanması mümkün değildir. Ama gerçeğe uygun olan kısımların benzerleri yaşanmış olabilir. Halk hikâyeleri içinde hem gerçeğe uygun hem de olağanüstü özellikler barındıran metinlerdir. Metinde insana özgü gerçeklikler hikâyedeki gerçeğe uygun olan kısımları içeriyor.

 

34. Etkinlik
Okuduğunuz metnin yapısını oluşturan unsurları aşağıdaki kavram haritasına yerleştiriniz.

 

OLAY ÖRGÜSÜ

 

ZAMAN

 

KİŞİLER

 

MEKAN

Metnin Yapısını oluşturan unsurlar

   

35. Etkinlik
Okuduğunuz metinde geçen kişilerin özelliklerini tespit ediniz ve olay örgüsündeki işlevlerini yazınız.
Metinde geçen kişiler    Kişilerin özellikleri    Kişilerin işlevi
MELİK: Vatanı için her şeyini feda edebilecek cesarette bir kahraman, bir anda yedi yüz kişiyle savaşan, dindar, inançlı birisidir. Metindeki kahramanlık duygusu onun  kişiliği üzerinden verilmiştir. Bu nedenle metinde önemli bir işlevi vardır.
ARTUHİ-EFRUMİYE: Melik’in en yakın dostlar. Dostları için her şeylerini veda edebilecek seviyedeler. Dindar bir tiplerdir.
ŞİZAT-ŞETTAT: Metinde kötüyü temsil eden tiplerdir. Müslüman halka zulmeden, acımasız ve yalancı bir tiplerdir. Metindeki işlevleri kötülüğü temsil etmeleridir.
YAŞLI KADIN: Metindeki merhamet duygusu ve anne sevgisini olun üzerinden verilmiştir.

36. Etkinlik

Okuduğunuz metindeki kişi, zaman ve mekân ilişkisi hakkında bir paragraf yazınız.
Metindeki kişiler, olay, zaman ve mekan bir bütünlük oluşturmuştur. Verilmek istenen mesaja uygun kişiler, zaman, mekan ve olaylar seçilmiştir. Bu da hikâyenin ilgi çekiciliğini arttırmıştır.

37. Etkinlik

İncelediğiniz metnin mekânını ve zamanını belirleyiniz; mekânın ve zamanın nasıl anlatıldığını sözlü olarak ifade ediniz.
Okuduğumuz metinde mekan  tam olarak belli değildir. Savaş Medanı, Kale mekanlar olarak verilmiş ama bunlar betimlenmemiştir. Zaman olarak da tam bir ifade yoktur. Akşam, sabah, biraz sonra gibi zaman ifadeleri kullanılmıştır.

38. Etkinlik

İncelediğiniz temayı olayın yaşandığı dönemin gerçekliğiyle ilişkilendirerek aşağıya yazınız.
Metnin teması dönemin gerçekleriyle uyum içindedir. Mekanlar, kişiler ve olaylar devrin gerçekleri ile uyum içindedir.

39. Etkinlik

Okuduğunuz metni İslamiyet öncesi destanlar ve İslami döneminde oluşan eserlerle karşılaştırınız. Bunlardan etkilenip etkilenmediğini örnekler vererek açıklayınız.

 

Metnin teması kahramanlıktır. Bu tema hem İslamiyet öncesi hem de sonrası destanların ana temasıdır. Melik’in gösterdiği kahramanlıkta hem abartılar hem de gerçeğe uygunluklar vardır. Eserdeki dini unsurların varlığı bu eserin daha çok İslamiyet sonrası destanlardan etkilendiğini göstermektedir.

40. Etkinlik

Okuduğunuz metinden anlatıcının hangi konumda olduğunu tespit ediniz. Eserin hangi bakış açısıyla yazıldığını belirtiniz.

 

Metin ilahî(hakim-tanrısal) bakış açısıyla yazılmıştır.

41. Etkinlik

Aşağıya Dânişmentname’nin özgün yazımından bir bölüm alınmıştır. Bu bölümleri göz önünde bulundurarak metnin dil özelliklerini belirtiniz.
Yine biribirin akmadılar. Âhir atlardan indiler. Atları durmadı, kaçdı. Efrumiye anı görüp ağladı. Melik eyitdi: “Yâ Efrumiye! Sen anı kayurma kim Hak Teâlâ anun muînidür” didi. Bu yana Artuhî “Yâ Allah!” diyüp Argumiye’yi götürdi, başı üstine çevürdi, dahi eyitdi kim: “Benâm-ı Huda benûr-ı pâk-i Muhammed Mustafâ” diyüp yire urdı. Kâfirler anı görüp hamle kıldılar. Bu yana Melik Dânişmend kâfirlerün yolın bekledi. Ol kâfir salınu durunca Artuhî ol meluna kılıç şöyle urdı kim melunun başı havaya perrân oldı…

 

Metnin Dil Özellikleri
Ses Özellikleri
Kelime Özellikleri
Cümle Özellikleri
Metindeki kelimelerde genel olarak ses kurallarına aykırılıklar vardır. Aynı zamanda o dönemin Türkçesine özgü olarak eklerde yuvarlaşmalar görülüyor. kayurma, anun, diyüp, çevürdi, deyüp gibi. Metindeki Türkçe kelimeler bugün için değişiklikler göstermesine rağmen, yabancı dillerden Türkçeye giren kelimeler değişmeden günümüze kadar gelmiştir. Cümleler kısa ve özdür. Uzun cümleler pek kullanılmamış. Karşılıklı konuşmalara yer verilmiştir.

42. Etkinlik

İki gruba ayrılınız. Okuduğunuz metinde insanüstü olayların anlatıldığı bölümleri bulunuz. Bu bölümlerden hareketle insana özgü gerçekliğin metinde nasıl anlatıldığını değerlendiriniz.

 

İnsanüstü olayların anlatıldığı bölümler
İnsana özgü gerçekliğin nasıl anlatıldığı
İnsanüsü olayların anlatıldığı bölümlerde karhanlar olağan üstü özellikler göstererek destansı bölümü oluşturuyorlar.
İnsana özgü gerçekliğin anlatıldığı bölümde kahramanlar gerçek hayata uygun gibi davranarak hikâyenin gerçekle de ilişkisi ortaya koymaktadır. Bu da eserin destandan ayrılan yönüdür.

43.    Etkinlik

İncelediğiniz metinde anlatılan olayların, tanıtılan kişilerin benzerlerinin etrafınızda bulunup bulunmadığını tartışınız. Sonuçları sınıfa sununuz.

Metinde tanıtılan kişilerin benzerlerinin şuan için çevremizde bulunması zordur. Ama fedakarlık ve kahramanlık yönlerinden benzerleri bulunabilir.

44.    Etkinlik

İncelediğiniz metinde işlenen olayların gerçek hayatta yaşanmasının mümkün olup olamayacağını tartışınız. Sonuçları sözlü olarak ifade ediniz.
Metinde anlatılanların gerçek hayatta aynısının yaşanması mümkün değildir. Ama gerçeğe uygun olan kısımların benzerleri yaşanmış olabilir. Halk hikâyeleri içinde hem gerçeğe uygun hem de olağanüstü özellikler barındıran metinlerdir. Metinde insana özgü gerçeklikler hikâyedeki gerçeğe uygun olan kısımları içeriyor.

45.    Etkinlik

Aşağıda verilen kavramları ve tanımları eşleştiriniz.
Nâgâh
    Birdenbire, ansızın, hemen.
Medâris    Medreseler. Ders okunan yerler.
Kalbgâh    Ordunun sağ ve sol kanatlarının ortası. Merkez bölümü.
Perrân    uçan, uçucu.

46.    Etkinlik

Okuduğunuz metinden birkaç deyim bulunuz. Bulduğunuz deyimleri birer cümlede kullanınız.
Metinde geçen deyimler
    Cümle örnekleri
Perişan kılmak
Hesabını sormak
Kendi başını yemek

47.    Etkinlik

Okuduğunuz metinden tasvir cümleleri bulunuz. Tasvirin cümledeki işlevini belirtiniz. Sonuçları sözlü olarak ifade ediniz.
Melik Dânişmend ansızın köşede biri olduğunu gördü. Namazı bırakıp o yana baktı ama onu göremedi. Meğer düşmanı o kişiyi “Var git, yatmışlar mı?” diye bakmaya göndermişti. Melik namazdan sonra geldi, Artuhi’yi uyardı. Kiliseye gidip köşe bucak o kişiyi aradılar ama hiç eser bulamadılar. Ansızın bir köşeden aksırık sesi geldi. Melik ve Artuhi oraya geldiler ama yine bir eser bulamadılar. Artuhi: “Galiba dışarıya asker geldi.” dedi. Derhâl mum yakıp dışarı çıktılar. Ansızın ağzı açık bir kuyu gördüler. İleri varıp içine baktılar. Gördüler ki silahlı on kişi var. Melik: “Hemen bunları öldürelim.” dedi. Orada bir ahır vardı, içi tamamen kamış doluydu. Orayı yaktılar, başka düşman aramaya koyuldular. Bir on kişi sonra bir on kişi daha bulup öldürdüler. Şehit olan Müslümanları aldılar, o gece geçti, sabah oldu.

 

Tasvir  kelimelerle resim çizme sanatıdır. Tanıtılan yerlerin ve kişilerin zihinde canlanması tasvirle olur. Bu nedenle anlatmaya bağlı edebî metinlerde tasvirlere çokça yer verilir.

48.    Etkinlik

Dört gruba ayrılınız. Dânişmendname’nin içeriği hakkında tartışma yapınız. Sonuçları sınıfa sununuz.

DANİŞMENDNÂME


Anadolu’nun Türklerin hâkimiyetine girmesini anlatan destansı bir eserdir. Danişmend Gazi ve Melik Gazi’nin kahramanlıklarını, gazalarını anlatan, Battalnâme tarzında yazılmış olan Danişmendnâme’nin ne zaman ve kimin tarafından yazıldığı kesin olarak bilinmemektedir.

Danişmendnâme’nin konusu özetle şöyledir: Peygamber efendimizin hicretinden 360 sene sonra, Battal Gazi’nin torunlarından Melik Ahmet Danişmend, halifeden izin alarak, birçok beyle birlikte Anadolu’da fetihlere başlar. Uzun bir zamandır harap olan Sivas’ı mamur hale getirerek buraya yerleşir. Burada mücahitleri ikiye ayırır. Turasan idaresindeki mücahidler İstanbul üzerine giderler. Fakat Alemdağ önlerinde şehit olurlar. Melik Ahmet Danişmend ise Sivas’tan Karadeniz’e kadar olan bölgeyi fethetmeyi kararlaştırır. Artuhi isminde bir Hıristiyan’ın Müslüman olmasına vesile olur ve onu yanından ayırmaz. Tokat, Zile, Amasya, Çorum ve Niksar bölgelerini fethederek halkı Müslüman olmaya davet eder.
Halkın büyük bir kısmı İslamiyet’i seve seve kabul eder. Ancak bir müddet sonra Niksarlılar dinden çıkarak bölgedeki birçok Müslüman’ı öldürürler. Danişmend Gazi, Niksar’ı tekrar alarak Canik’e doğru yola çıkar. Fakat yolda pusuya düşürülerek şehit edilir. Vasiyeti üzerine Niksar Kalesi karşısında bir yere defnedilir.
Danişmend Gazi’nin şehit edilmesinden sonra Hıristiyanlar kaybettikleri yerleri tekrar alırlar. Danişmend Gazi’nin oğlu Melik Gazi Bağdat’a giderek halifenin huzuruna çıkar. Babasının fethettiği yerleri Hıristiyanlardan tekrar alır. Niksar’a babasının mezarının üzerine bir türbe yaptırır. Melik Gazi’nin fetihlerini Anadolu Selçukluları hâkimiyetine bağlayan destanda olaylar birbiri arkasına devam ettirilerek anlatılır.
Battalnâme’nin bir devamı olarak kabul edilen bu eserde münacatlar, Allah’a sığınıp yardım dilekleri, Hızır aleyhisselamın görünüp yaraları iyileştirmesi, bazı Hıristiyanların rüyalarında Peygamber efendimizi görerek Müslüman olmaları, kimi Hıristiyan kızlarının mücahitlerle evlenmeleri gibi dini motifler yanında tarihî ve efsanevî unsurlar da çoktur. Eserin son bölümü bir sonsözden ibarettir. Yazar burada dünyanın faniliğinden bahsederken dini ve ahlaki nasihatler verir. Danişmendnâme’de tarihi, masallaştıran ve pek çok vak’a için yanında tarihe ışık tutan parçalar da vardır. Eserde gazalara kimlerin hangi sıra ile katıldıkları belirtilmekte, özellikle başı açık, yalın ayak harp eden dervişlerin küffar ile yapılacak gazaya yürüyüşleri hakkında bilgi verilmektedir.
Danişmendnâme’nin kahramanı olan Melik Danişmend Gazi, Battal Gazi’ye benzeyen bir kişi olup, bilgili, dindar ve usta bir kumandandır. Bir kılıç darbesiyle, düşman askerinin başını ve vücudunu oturduğu atın eğer kayışına kadar ikiye böler. Muharebe esnasında attığı naralarla koca bir orduyu dağıtır.

OLAY ÇEVRESİNDE OLUŞAN EDEBÎ METİNLER

SER

ÖN BİLGİ
Danişmendnâme’nin manzum olanları da vardır. Bu manzum eserlerde aruz ölçüsü kullanılmıştır. Danişmendnâmeler aynı zamanda tarihçiler içinde önemli bir kaynaktır.
4. Metin
Süheyl ü Nev-bahâr’dan
Yemen Padişahı Bahr’ın halkının duasıyla bir çocuğu olur. İsmini Süheyl koyarlar. Süheyl bir gün babasının hazinelerinin bulunduğu odalardan birinde çok güzel bir kızın resmini görür ve ona âşık olur. Çin Fağfuru’nun kızı Nev-bahâr olduğunu öğrenince Nakkaş ile yola çıkar. Bu arada Nev-bahâr da bir rüya görür. Rüyasındaki kişi Süheyl’dir ve Nev-bahâr da ona âşık olur. Süheyl, Çin’e gelir. Süheyl, iyi huylu ve cömert bir padişahtır. Nev-bahâr’ın sarayının yanında bir saray yaptırır. Tanışırlar ve gizlice görüşmeye başlarlar.

49. Etkinlik

Süheyl ü Nev-bahâr mesnevisinde anlatılan olayları olay örgüsü bütünlüğü oluşturacak şekilde aşağıya yazınız.

Yemen Padişahı Bahr’ın çocuğunun olması

Süleyl’in hazine odasında Nev-bahar’ın resmini görüp aşık olması

Nev-bahar’ın rüyasında Süleyl’i görüp aşık olması

Süheyl’in Çin’e gelmesi

Süheyl’in Nev-bahar’ın sarayının yanına  bir saray yaptırması

Birbirleriyle tanışıp görüşmeleri

50. Etkinlik

a. Okuduğunuz metinde hangi temanın işlendiğini bulunuz. Eserin yazıldığı dönemle temayı ilişkilendiriniz.
Metnin teması:Mecazi aşktır.
Yazıldığı dönemle temanın ilişkilendirilmesi: Yazıldığı dönemle tema arasında ilişki yoktur. Parçada yer yer masalsı ve destansı unsurlar yer almaktadır.
b. Temanın evrensel olup olamayacağını tartışınız. Sonuçları belirtiniz.
Metinde işlenen tema evrenseldir.

51.    Etkinlik

İki gruba ayrılınız. İncelenen metinde işlenen olayların gerçek hayatta yaşanmasının mümkün olup olamayacağını tartışınız. Metinde insana özgü gerçeklikler olay örgüsü içinde nasıl dile getirilmiştir? Belirtiniz.
Metinde anlatılanların gerçek hayatta aynısının yaşanması mümkün değildir. Ama gerçeğe uygun olan kısımların benzerleri yaşanmış olabilir. Halk hikâyeleri içinde hem gerçeğe uygun hem de olağanüstü özellikler barındıran metinlerdir. Metinde insana özgü gerçeklikler hikâyedeki gerçeğe uygun olan kısımları içeriyor.

52.    Etkinlik

İncelenen metnin mekânını ve zamanını belirleyiniz; mekânın ve zamanın nasıl anlatıldığını sözlü olarak ifade ediniz.
Okuduğumuz metinde mekan  tam olarak belli değildir. Saray, hazine odası, Çin sarayı, Kale mekanlar olarak verilmiş ama bunlar betimlenmemiştir. Zaman olarak da tam bir ifade yoktur. Akşam, sabah, biraz sonra gibi zaman ifadeleri kullanılmıştır.

53.    Etkinlik

Okuduğunuz metni İslamiyet öncesi destanlar ve İslami dönemde oluşan eserlerle karşılaştı rınız. Bunlardan etkilenip etkilenmediğini örnekler vererek açıklayınız.
Metnin teması aşktır. Bu tema hem İslamiyet öncesi hem de sonrası destanlarda sıkça görülen bir tema değildir. Eserde destansı ve masalsı unsurların çok olması esrin İslamiyet önce destanlardan etkilendiğini göstermektedir.

54.    Etkinlik

İncelediğiniz metnin yapısını oluşturan unsurları aşağıdaki kavram haritasına yerleştiriniz.

 

OLAY ÖRGÜSÜ

 

ZAMAN

 

KİŞİLER

 

MEKAN

Metnin Yapısını oluşturan unsurlar

55. Etkinlik

Okuduğunuz metinde geçen kişilerin özelliklerini tespit ediniz ve olay örgüsündeki işlevlerini yazınız.

 

Metinde geçen kişiler    Kişilerin özellikleri    Kişilerin işlevi
Süheyl: Duygusal, sevdiği için her şeyini feda edebilecek bir tiptir. Aşk onun üzerinde idailize edilmiştir.
Nev-bahar: Duygusal, sevdiği için her şeyini feda edebilecek bir tiptir.
56. Etkinlik
İncelediğiniz metindeki kişi, zaman ve mekân ilişkisi hakkında bir paragraf yazınız.
Metindeki kişiler, olay, zaman ve mekan bir bütünlük oluşturmuştur. Verilmek istenen mesaja uygun kişiler, zaman, mekan ve olaylar seçilmiştir. Bu da hikâyenin ilgi çekiciliğini arttırmıştır.
57. Etkinlik
Metindeki işlenen temayı, olayın yaşandığı dönemin gerçekliğiyle ilişkilendire rek aşağıya yazınız.
Metinde işlenilen tema esrin yazıldığı dönemin gerçekleri ile örtüşmüyor. Ama kullanılan mekanlar dönemle yakından ilişkilidir.
58. Etkinlik
Okunan metinden anlatıcının hangi konumda olduğunu tespit ediniz. Eserin hangi bakış açısıyla yazıldığını belirtiniz.
Metin ilahî(hakim-tanrısal) bakış açısıyla yazılmıştır.

 

59. Etkinlik
Metinde geçen tasvir cümlelerini bulunuz. Bu cümlelerden hareketle tasvirin metindeki işlevini belirtiniz. Sonuçları aşağıdaki boş bırakılan yerlere yazınız.
Kamu halk ilk uyhuya oldı tuş
Denizde balık yatdı yuvada kuş
Melik-zâde aldı eline kemend
Sanasın uyumamağa içdidi and
Kemendini atdı vü tutdı ucın
Düşürdü dam üstine ağdı gücin
Biribirini kuçdılar öpdiler
Sanasın yanar oda su serpdiler
Süheyl’ün elini tutup Nevbahâr
İletdi odasına andan sorar:
“Ki bensüz günün dün nite geçdidi
Hele cân tenümden benüm uçdıdı
Süheyl eydür ana ki “Hoş kanuma
Susadun, kasdun eyledün cânuma

 

Tasvir  kelimelerle resim çizme sanatıdır. Tanıtılan yerlerin ve kişilerin zihinde canlanması tasvirle olur. Bu nedenle anlatmaya bağlı edebî metinlerde tasvirlere çokça yer verilir.

 

60. Etkinlik
Aşağıda verilen beyitler ve altı çizili ifadelerden hareketle metnin dil özellikleri hakkında çıkarımlarda bulununuz.
Biribirini kucdılar öpdilerSanasın yanar oda su serpdiler
Süheyl’ün elini tutup Nevbahâr İletdi odasına andan sorar:
“Ki bensüz aünün dün nite aecdidi Hele cân tenümden benüm ucdıdı
Ne su icdüm ü ne vivesi vidümNe bir lâhza dinlendüm ü uyudum”
Kan ahmısdı aâlamakdan aözüm Bulaşmış idi kan yaşına yüzüm
Bayağı bigi yi, iç oyna gül Eğer itmesizen kifayet değül

 

Metinde altı çizili kelimelerde genel olarak ses kurallarına aykırılıklar vardır. Aynı zamanda o dönemin Türkçesine özgü olarak eklerde yuvarlaşmalar ve daralmalar görülüyor. kuçdılar, öpdiler, nite, bensüz, ahmışdı gibi. Metindeki Türkçe kelimeler bugün için değişiklikler göstermesine rağmen, yabancı dillerden Türkçeye giren kelimeler değişmeden günümüze kadar gelmiştir. Cümleler kısa ve özdür. Uzun cümleler pek kullanılmamış. Karşılıklı konuşmalara yer verilmiştir.

61. Etkinlik

a. İki gruba ayrılınız. Metinden hareketle yazarın fikrî ve edebî yönüyle ilgili çıkarımlarda bulununuz. Sonuçları aşağıya yazınız.
Aruz veznine hakim, mesnevinin kurallarını iyi bilen, Türkçeyi güzel kullanan birisidir. Arap ve Fars edebiyatları biliyor. Dönemindeki diğer mesnevileri muhtemelen okumuş ve bu geleneği kendi eserine uygulamıştır.

 

b. Eserle yazar arasındaki ilişkiyi tartısınız. Sonuçları aşağıya yazınız.
Her eser ile yazarı arasında sıkı bir ilişki vardır. Eser yazarının bilgisini ve kültürünü ortaya koyar. Biz esere bakarak yazarını tanıya biliriz. Bu eserde bize yazarını tanıtmaktadır.
ANLAMA VE YORUMLAMA

62. Etkinlik

Okuduğunuz metinleri tablodaki özelliklere göre karşılaştırınız. Sonuçları belirtiniz.

 

Battalname
Dede Korkut
Danişmentname
Süheyl ü Nev-bahar
Duyguların dile getirilişi
Nesir-Nazım karışığı
Nesir-Nazım karışığı
Nesir-Nazım karışığı
Sadece nazım
Anlatım  biçimi
Betimleme-öyküleme
Betimleme-öyküleme
Betimleme-öyküleme
Betimleme-öyküleme
Kahramanların özellikleri
Olağanüstü özelliklere sahip  destansı bir kahraman olup dindar bir kişiliğe sahip
Olağanüstü özelliklere sahip  destansı bir kahraman olup dindar bir kişiliğe sahip
Olağanüstü özelliklere sahip  destansı bir kahraman olup dindar bir kişiliğe sahip
Duygusal ve sevdikleri için her şeyi göze alabilen tipler

63. Etkinlik

İslamiyet öncesi oluşan Oğuz Kağan Destanı ile İslami Dönemde oluşan Battalname’yi, Dede Korkut Hikâyesini, Dânişmentnâme’yi ve Süheyl ü Nev-bahâr mesnevisini aşağıdaki ölçütlere göre karşılaştırınız. Sonuçları belirtiniz.
Oğuz Kağan Destanı
Battalname
Dede Korkut
danişmentname
Sehely ü Nev-bahar
olağanüstülükler

 

Olağanüstülüklerle süslü bir anlatımı var
Yer yer olağan üstülükler var.
Yer yer olağan üstülükler var.
Yer yer olağan üstülükler var.
Yer yer olağan üstülükler var.
Dil özellikleri
Saf bir Türkçe vardır. Dili sadedir.
Yabancı kelimelerin de kullanıldığı bir Türkçe vardır. Dönemine göre oldukça anlaşılır bir dili vardır.
Yabancı kelimelerin de kullanıldığı bir Türkçe vardır. Dönemine göre oldukça anlaşılır bir dili vardır.
Yabancı kelimelerin de kullanıldığı bir Türkçe vardır. Dönemine göre oldukça anlaşılır bir dili vardır.
Yer yer ağırlaşan bir dili vardır.
Kahramanların nasıl anlatıldığı
Abartılı ve olağanüstülüklerle donatılmış bir şekilde anlatılmıştır.
Abartılı ve olağanüstülüklerle donatılmış bir şekilde anlatılmıştır.
Abartılı ve olağanüstülüklerle donatılmış bir şekilde anlatılmıştır.
Abartılı ve olağanüstülüklerle donatılmış bir şekilde anlatılmıştır.
Abartılı ve olağanüstülüklerle donatılmış bir şekilde anlatılmıştır.
Dilin eserlere yansıması
Devrin bütün dil özelliklerini görmek mümkündür.
Devrin bütün dil özelliklerini görmek mümkündür.
Devrin bütün dil özelliklerini görmek mümkündür.
Devrin bütün dil özelliklerini görmek mümkündür.
Devrin bütün dil özelliklerini görmek mümkündür.

64. Etkinlik

İncelediğiniz metinlerde İslam öncesi Türk kültürünün ve İslam uygarlığının izlerini taşıyan kavramları aşağıya yazınız.
İslamiyet öncesi: Göktanrı, Uluğtürk, Şaman…
İslamiyet sonrası: Hak, adalek, Allah, peygamber, melek, resul…

65. Etkinlik

Okuduğunuz metinleri o dönemin kültür, inanış ve yaşayışını düşünerek değerlendiriniz. Değerlendirmelerinizi arkadaşlarınızla paylaşınız.

Her metin yazıldığı dönemin özelliklerini az çok yansıtır. Bu metinlerde dönemin inanç ve yaşayış özelliklerini de görmemiz mümkündür. Okuduğumuz eserlerin hepsinde bunları görmemiz mümkündür.

66. Etkinlik

Anlatmaya bağlı metinleri gruplandırınız. Bunu tahtada şema hâlinde gösteriniz.

Anlatmaya bağlı edebi metinleri iki gruba ayırabiliriz.

  1. Mensur olanlar
  2. Manzum olanlar

67. Etkinlik

Olay çevresinde oluşan edebî metinlerden beğendiğinizi sınıfta canlandırınız.

 

DEĞERLENDİRME
a. Aşağıdaki boş bırakılan yerleri uygun sözcüklerle doldurunuz.
Süheyl ü Nev-bahâr mesnevisi  14. yüzyılda   HOCA MESUD tarafından kaleme alınmıştır.
Battalname eski edebiyatımızda  DESTAN türünün yerine geçen uzun kahramanlık hikâyeleridir.
Dede Korkut Hikâyeleri’nin ilk anlatıcısı büyük Türk bilgesi DEDE KORKUTTUR.   

 

b. Battalname, Dede Korkut Hikâyeleri, Dânişmendname ve Süheyl ü Nev-bahâr’ın Türk dili ve edebiyatı açısından önemini belir ten kısa bir paragraf yazınız.
Bu eserler destan döneminden halk hikâyeciliğine geçişin ilk ürünleri oldukları için önemlidir. Aynı zamanda eseler yazıldıkları dönemin Türkçesi hakkında bilgi verdikleri için de Türk edebiyatı açısından önemlidir.
c. Battalname ile ilgili verilen bilgilerin başına doğru ise (D), yanlış ise (Y) yazınız.
(D  ) Dilde Oğuz Türkçesinin özellikleri görülür.
( D) Bu dönem eserlerinin teması genellikle fetih ve gazadır.
(D) Evrensel bir tema işlenmiştir.
(Y) Metinde diğer dillerin etkisi görülmez.
(Y) Battal Gazi bir Osmanlı beyidir.
(Y    ) Sözlü geleneğin özellikleri görülmez.
(D) Olağanüstü olaylara yer verilmiştir.
(Y  ) Hikâyelerin asıl adı Kitab-ı Dede Korkut Alâ Lisan-ı Tâife-i Oğuzân’dır.
( Y ) Öyküler    Karahanlı    Türkçesi    ile yazılmıştır.
( Y ) Hikâyelerde Oğuzların komşularıyla olan ilişkileri anlatılır.

 

c. Aşağıdaki çoktan seçmeli soruları cevaplayınız.
1. Aşağıdakilerden hangisi aşk konulu bir mesnevi değildir?
  1. Ferhat ile Şirin
  2. Vamık ile Azra
  3. Aşık ile Garip
  4. Cemşid ile Hurşit
  5. İskendername

2.     I. Eski Türkçenin özelliklerini gösterir.

      II.    Hoca Mesud tarafından yazılmıştır.

III.    Nev-bahâr İran şahının kızıdır.
Süheyl ü Nev-bahâr mesnevisi ile ilgili verilen bilgilerden hangisi veya hangileri yanlıştır?
A) Yalnız I       B) Yalnız II       C) Yalnız III
D) II ve III    E) I ve III

3.

I.    Battalname

  1. Dânişmendnâme
  2. Fütüwetname

 

Yukarıdakilerden hangisinde kahramanlık söz konusu değildir?
A) Yalnız I       B) Yalnız II       C) Yalnız III
D) I-II    E) II-III

 

4. Battalname ile ilgili verilen bilgilerden hangisi yanlıştır?
  1. Destani özellikler vardır.
  2. İslamiyetin etkisi görülür.
  3. Hikâye kahramanları olağanüstü özellik lere sahiptir.
  4. Anonimdir.

E)    Tamamen mensur olarak yazılmıştır.

5.Battal Gazi Destanı’nda işlenen tema İslam öncesi sözlü ürünlerin hangisinde de ele alınmıştır?

A) Koşma               B) Sav                     C) Sagu                    D) Koşuk                E) Mersiye

6. Dede Korkut Hikâyeleri’yle ilgili verilen bilgilerden hangisi yanlıştır?

  1. Türk toplumunun gelenek ve görenekleri anlatılır.
  2. Hikâyelerde aile kavramına büyük önem verildiği görülür.
  3. Kimi hikâye kahramanları halk dilindeki deyimlerde yaşar.
  4. Hikâyeler Türk dili açısından büyük öneme sahiptir.

 

E)    Hikâyeler XX. yüzyılda yazıya geçirilmiştir.

 

7. XV. yüzyılda yazıya geçirildiği bilinen hikâye lerde Türk toplumunun hayat tarzı ve idare ediliş biçimiyle ilgili bilgilere rastlamak mümkündür. Bu eserlerde gelişmiş ve yer yer şiirselleşmiş bir dil vardır. XV. yüzyıl Türk-çesinin bütün özelliklerini yansıtan bu eser ler nazım-nesir karışık yazılmıştır.
Yukarıda tanıtılan eser aşağıdakilerden hangisidir?
  1. Kutadgu Bilig
  2. Divanü Lügati’t Türk
  3. Köktürk Yazıtları
  4. Dede Korkut Hikâyeleri

 

E)    Divan-ı Hikmet

 

8. Dede Korkut Hikâyeleri’yle ilgili verilen bilgilerden hangisi veya hangileri doğru dur?
  1. Türklerin yönetim biçimiyle ilgili bilgiler bulunur.
  2. On iki hikâyeden oluşur.

 

III.    Eserlerde İslamiyetin etkisi görülmez.
A) Yalnız I       B) Yalnız II       C) I-III D)   II-III        E) I-II

3.   ÜNİTE              

3. Oğuz Türkçesinin Anadolu’daki İlk Ürünleri (XIII – XIV. yy)
3. Oğuz Türkçesinin Anadolu’daki İlk Ürünleri (XIII – XIV. yy)
c. Öğretici metinler
HAZIRLIK

1. Aşağıdaki metinlerin yazılış amacı yönünden ortak özelliği nedir?

Dost dost diye nicesine sarıldım

Benim sadık yârim kara topraktır

Beyhude dolandım boşa yoruldum

Benim sadık yârim kara topraktır

Nice güzellere bağlandım kaldım
Ne bir vefa gördüm ne fayda buldum
Her türlü isteğim topraktan aldım
Benim sadık yârim kara topraktır

 

Koyun verdi kuzu verdi süt verdi
Yemek verdi ekmek verdi et verdi
Kazma ile dövmeyince kıt verdi
Benim sadık yârim kara topraktır

Dileğin varsa iste Allah’tan

Almak için uzak gitme topraktan

Cömertlik toprağa verilmiş Hak’tan

Benim sadık yârim kara topraktır

Hakikat ararsan açık bir nokta
Allah kula yakın kul da Allah’a
Hakk’ın gizli hazinesi toprakta
Benim sadık yârim kara topraktır

 

Her kim ki olursa bu sırra mazhar
Dünyada bırakır ölmez bir eser
Gün gelir Veysel’i bağrına basar
Benim sadık yârim kara topraktır

Âşık Veysel ŞATIROĞLU

Metnin yazılış amacı: Şair bu şiirini duygularını dile getirmek amacıyla yazmıştır.

Kıyamet
Bir adam Nasreddin Hoca’ya sormuş: “Hocam kıyamet ne zaman kopar?” “Hangi kıyamet?” demiş hoca. Adam şaşırmış:
“Kıyamet kaç tanedir ki Hocam?” Nasreddin Hoca da:
“Aslında kıyamet iki tanedir. Kişinin kendi ölümü küçük kıyamet; dünyanın parçalanması ise büyük kıyamettir. Bizim ev için sorarsan bizim hanım ölürse küçük kıyamet, ben ölürsem büyük kıyamet.” demiş.
Nasreddin Hoca Fıkraları

Metnin yazılış amacı: Ders vermek amacıyla yazılmıştır.

Makâlât’tan
Ona selam olsun Hz. Peygamber demiştir ki:
“Günahından tövbe edip dönen kişi, hiç günah işlememiş gibidir.”
Tövbe deyince kastedilen, günahına içten pişmanlık duymak ve ismi çok değerli yaratıcının hazretinden özür dilemektir. Eğer kul isyanına pişman olur, candan bir samimiyetle Allahu Taâlâ’dan özür dilerse Allah da onun, özür dilemesi ve pişmanlığı sebebiyle, bir kerede yetmiş yıllık günahını affe der. Çünkü içten özür dilemek ve gerçekten Allah’a dayanmak, kıyamet gününde yüzleri ağartır. Çünkü Allahu Taâlâ buyuruyor ki:
“Ey kullarım! Özür dilemek ve samimiyetle tevekkül etmek sizden, kabul etmek benden.”
Nitekim Allahu Taâlâ: “Allah’a tevekkül edip dayanana O yeter.” demiştir.
Hacı Bektaş-ı Velî
Metnin yazılış amacı: Bilgi yermek amacıyla yazılmıştır.
2. Her insan nükteli konuşamaz. Nükteli konuşmak ve insanları etkilemek bir yetenektir. Nasrettin Hoca da bu yeteneği çok iyi kullanan biridir. Hoşunuza giden, etkilendiğiniz bir Nasrettin Hoca fıkrasını sınıfta anlatınız.

İNCELEME

1. Metin
Makâlât
Hak Teâlâ, İblis’e sordu:
–    Niçin Âdem’e secde etmedin? O zaman İblis şöyle cevap verdi:
–    Beni ateşten onu ise çamurdan yarattın.
Yani, “Sen beni ateşten, onu topraktan yarattın. Bu yüzden benim terkibim ulvi, toprak ise süflidir. Ben, yaratılışta ondan yüceyim, bu yüzden Âdem’e secde etmedim.” dedi.
Kendine güvendi ve gururlandı. Hak Teâlâ da onu dergâhından kovdu. Önceleri Allah’a yakın iken adı, Haris’ti sonra mahrum, şaşkın ve melun oldu. Adı da Şeytan ve İblis oldu.
Ondan sonra Hak Sübhânehü Teâlâ bu yurdu:
–    Yâ Âdem! Yukarı bak!
Bunun üzerine Hz.Âdem yukarı baktı. Arşta bu güzel kelimenin yazılmış olduğunu gördü:
“Lâ ilâhe illallâh Muhammedün resûllul-

lâh.”

Hz.Âdem, onu gördü ve şöyle dedi:
–    İlâhi Seyyîd ve Mevlâm, Lâ ilâhe illalâh senin birliğindir; ya Muhammed kimin adıdır?
O ezelî ve ebedî olan Tanrı buyurdu ki:
–    Ya Âdem! O, benim habibimin adıdır ki senin oğlundur.
Âdem, çok mutlu oldu ve şükretti.
Ondan sonra Hz.Âdem, sağ yanına baktı; üç güzel şahıs gördü ve dedi:
–    Adınız nedir ve makamınız nerededir? Birisi cevap verdi:
–    Adım akıldır ve makamım başta, beyindedir.
Diğeri şöyle cevap verdi:
–    Adım utanma ve hayâdır ve makamım yüzdedir.
Bir diğeri ise şöyle cevap verdi:
–    Adım ilimdir ve makamım göğüs içindedir.
Hz.Âdem:
–    Gelin şimdi, yerli yerinize girin, dedi.
O saat üçü de yerlerine girdiler. Hz.Âdem de rahatladı.
Sonra sol tarafına baktı. Üç şahıs gördü, ürktü ve dedi:
    • Adınız nedir ve makamınız nerededir? Ne uğursuz kavimsiniz. Onlardan birisi şöyle cevap verdi:
    • Adım öfkedir ve makamım başta, beyindedir. Hz.Âdem:
    • Baş, akıl yeridir; senin başta yerin yoktur, dedi. O şahıs:
    • Ben gelince akıl gider, dedi. Diğer şahıs şöyle dedi:
    • Adım açgözlülüktür ve makamım yüzdedir. Hz.Âdem:
    • Yüz, utanma ve hayâ yeridir; senin yüzde yerin yoktur, dedi. O şahıs:
    • Ben gelince utanma ve hayâ gider, dedi. Bir diğer şahıs ise:
    • Adım hasettir ve makamım göğüstedir, dedi. Hz.Âdem:
    • Göğüs, ilim yeridir; senin göğüste yerin yoktur, dedi. O şahıs:
    • Ben gelince ilim gider, dedi.

ul>

Şimdi azizim! Şöyle bilmek gerekir ki iman, Rahmânîdir; şüphe ise şeytanîdir. Şüphe gelse iman, iman gelse şüphe gider.
Hacı Bektaş-ı Veli – Makâlât Prof. Dr. Esat COŞAN (Sadeleştirilmiştir.)
1. Etkinlik
Metnin ana düşüncesini belirtiniz. Ana düşünceden hareketle anlam birliğine sahip kümeleri aşağıya yazınız.

 

Ana Düşünce: İman, Rahmânîdir; şüphe ise şeytanîdir. Şüphe gelse iman, iman gelse şüphe gider.

     Olumlu Kavramlar:  Akıl- utanma ve haya-ilim

     Olumsuz kavramlar:  Öfke-açgözlülük-haset

2. Etkinlik
Aşağıda o dönemin Türkçesiyle yazılan Makâlât’tan özgün bir metin parçası vardır. Bu metni okuyunuz.
Hak ta’âlâ iblis’e su’âl idüp eyitdi:
–    Niçün Âdam’a secde itmedün, didi İblis ol vakıt eyitti:
    Sen beni ataşdan halk idüp, anı doprakdan yaratdun; öyle olsa benüm terkibun ulvidur ve doprak suflidur ki harakatdi ben ondan a’lâyım, anunnıçün Âdam’a secde itmedum, didi.
Pes enânıyat idup, ibâ itdi; Hak ta’âlâ dahı anı dergâhından sürdi. Evvel mukarrab iken adı Hârıs idi; sonra ve mahrûm ve mağbun ve mal’ûn oldu; ve adı Şaytân ve İblis oldı.
Andan Hak subhânahu ve ta’âlâ buyurdı kim:
–    Yâ Âdam! Yokaru bak! didi;
Pes Adam ‘alayhı’s-salâm yokaru bakdı, gördü kim Arş’da bu kelime-i tayyıba yazılmış: “Lâ ilâhe illâllah Muhammedün resûllullâh.”
Hacı Bektaş-ı Veli

 

a.    Özgün metinden hareketle aşağıda verilen sözcüklerin söyleyiş yönünden nasıl değişmiş
olduğunu karşılarına yazınız.
idüp        > edip-kelime başındaki i>e dönmüş, bağ-fiil eki olan “ip”in sadece yuvarlak şekli kullanılmıştır.
eyitdi       > buyurdu-kelime bugün için tamamen değişime uğramıştır.
niçün       >niçin-kelimedeki yuvar üncü bugün darlaşmış ve kelime ünlü uyumuna uymuştır.
didi         >dedi-kelimesindeki dar ünlü bugün geniş ünlü olarak kullanılmaktadır.
yokaru     >yukarı-kelimesindeki yuvarlak ünlü bugün dar ünlü olarak kullanılmaktadır.
bakdı       >baktı-kelimesindeki ünsüz umuyu büyün ünsüz uyumu kuralına göre kullanılmaktadır.
oldı         >oldu-kelimesindeki dar ünlü büyün dar-yuvarlak olarak kullanılmaktadır.

 

b.    Altı çizili cümleleri aşağıdaki maddelerin özelliklerine göre yazınız.
1. Edebî sanatları yönünden: Metin bilgi vermek amacıyla yazıldığı için metinde sanat yapmak amaçlanmamıştır. Altı çizili yerlerde genel olarak zıt kavramlardan bahsettiği için tezat sanatından seciden bahsedebiliriz.
2. Metin dilinin doğal dilden farkı yönünden: Metinin dili doğal dilden farklı değildir. Yazar eserini yazdığı dönemdeki Türkçe ile  yazmıştır. Bunu da eserin verilen kısmında görmek mümkündür.
c. Sizce metnin dili sade ve anlaşılır mıdır? Düşüncelerinizi belirtiniz.: Metnin dili sade ve anlaşılır bir Türkçedir. Sadece o dönemdeki ses uyumlarını bilmek metni anlamamıza yetiyor.

 

3. Etkinlik
a. Makâlât adlı eserin yazılış amacı ne olabilir? Aşağıdaki boş bırakılan yere yazınız. Makâlât’ın yazılış amacı: Makâlât’ın  yazılış amacı insandaki güzel duygular ile kötü duyguları karşılaştırıp insanlara doğruyu göstermektir.

 

4. Etkinlik

 

Mantıkut – Tayr
(İslamiyetteki vahdetivücud inancı, çeşitli türden kuşların, hüdhüd kuşunun başkanlığında padişahları Sîmurg kuşunu aramaları hikâye edilerek anlatılmıştır. Kuşların başından birçok macera geçer, sonuçta pek azı Sîmurg’a ulaşır. Ona ulaşan kuşlar onda kendilerini, kendilerini de onda görürler. Sembolik olarak kuşlar insanları, hüdhüd aklı ve Sîmurg da Allah’ı temsil etmektedir.)

 

Mantıku’t- Tayr’dan
      1. Canlarumuz gökten indiler yire Yirde kalan göklere kanda ire
      2. Bir bir ol yirden ki geldiler berü Ol yana varmak gerk bir bir girü
      3. Bir kuşa irersen bir murg ola Kamusuna pâdişah Sîmurg ola
      4. Kuşlara hüdhüd meğer rehber ola Kim bu kuşlar yürüyeler ol yola
      5. Kim dilerise ki Sîmurg’e ere Kuh-i Kaf’a irişe anı göre
      6. Hüdhüd ü kuşlar u Sîmurg’e misal Akl u halk u Tanrı oldı zü’l- celâl
      7. Girü Gülşehri sözi sâz eyledi Mantıku’t – Tayr’ı hoş âğaz eyledi
Gülşehri

 

a. Mantıku’t-Tayr ile Makâlât’ı anlatım biçimleri yönünden karşılaştırınız. Sonuçları aşağıya yazınız.

 

Mantıku’t-Tayr bir öğretici metindir. Ama yazar öğretici bilgi verirken manzumeden yararlanmıştır. Makâlât’ta bir öğretici metindir. Yazar bu metinde ise bilgi vermek için nesri tercih etmiştir. Buradan öğreti metinleri anlatım biçimleri yönünden iki guruba ayırabiliriz. Manzum öğretici metinler, Mensur öğretici metinler.

 

b. Bu eserler hangi geleneğe bağlı olarak yazılmıştır?
Bu eserler tasavvuf geleneğine bağlı olarak yazılmıştır.

 

2. Metin: Nasrettin Hoca Fıkraları
Ayakları O Tarafa Çekmiş De…
Her sakala tarak uydurmasını bilen bir adam varmış; hocayı da her gördükçe sakalının altından güler:
“Efendi hazretleri, yüzünüzü gören cennetlik oluyor; ayda, yılda bir olsun, bir acı kahvemizi içip de ihya etmiyorsunuz.” der; daha da ne diller dökermiş.
Hoca içinden:
“Bu mübarek adam, çarşıda, pazarda böyle yaparsa ya evine barkına uğrasam kim bilir nasıl deli divane olacak?” diye geçirirmiş.
Bir gün ayakları o tarafa çekmiş de: “Bari bir gönül alayım.” diye niyetlenip kapısını çalmış. Seninkinin başı bir görünmüş bir kaybolmuş pencereden… Herhâlde kapıya koşmuş olacak derken kapıyı uşak açmış; kırk yıldır ezberlediği bir ağızla:
“Ayağınıza kul kurban olayım.” demiş. “Bizi bir adam yerine koyup geldiniz ama ağa hazretleri şimdi çıktı. Vah, vah… Buraya kadar yoruldunuz. Duyunca kim bilir nasıl üzülecek.”
Hocanın ekmeği dizinde, sözü yüzünde, lafını kimden esirger:
“Ya, öyle mi, demiş; o hâlde, ağaya selam söyleyin; bir daha evden çıkıp giderken başını pencerede unutmasın.”
Eflâtun Cem GÜNEY Folklor ve Halk Edebiyatı

5.    Etkinlik

a.    Nasrettin Hoca fıkrasının hangi geleneğe bağlı olarak yazıldığını belirtiniz.
Sözlü geleneğe bağlı olarak yazılmıştır.
b.    Metnin yazılış amacını belirtiniz.
Metnin yazılış amacı ders vermektir.

6.    Etkinlik

Okuduğunuz fıkranın konusunu, ana düşüncesini ve yardımcı düşüncelerini aşağıdaki metin kutusuna yazınız.

 

Konu: İki yüzlülük
Ana Düşünce: İnsanoğlu olduğu gibi görünmeli, söylediğini yapmalı, yapmayacağı şeyi hiçbir zaman söylememelidir. Yoksa bir gün gelir yapmağı halde söylediği şeyler başına dert olur.
Yardımcı düşünce: İnsan dürüst olmalı, dalkavukluk için içinden geçmeyen sözleri kimseye söylemelidir.

7. Etkinlik

a. Fıkradaki nükteli ve mecaz anlamda kullanılan sözleri bularak aşağıya yazınız.
1- Her sakala tarak uydurmasını bilen bir adam varmış.
2-Sakalının altından güler.
3-Efendi hazretleri, yüzünüzü gören cennetlik oluyor; ayda, yılda bir olsun, bir acı kahvemizi içip de ihya etmiyorsunuz.” Der.
4-Diller dökermiş
5-Bir gün ayakları o tarafa çekmiş.

 

b. Metnin dil özelliklerini belirtiniz.
Metnin dili sade ve anlaşılır bir Türkçedir. Mecazlı ve nükteli sözlere yer verilmiş. Karşılıklı konuşmalar metinin diline doğallık katmıştır.

8. Etkinlik

Sınıfta “Nasrettin Hoca Fıkra Anlatma Yarışması” düzenleyiniz. Aranızdan beş arkadaşınızı jüri olarak belirleyiniz. En beğendiğiniz fıkrayı sınıf panosuna asınız.
ANLAMA VE YORUMLAMA

9. Etkinlik

a. Aşağıda 14. yüzyıl eserlerinden metin parçaları verilmiştir. Bu eserlerden ve incelediğiniz metinlerden hareketle öğretici metinlerin konuları hakkında çıkarımlarda bulununuz.
    1.    Metin
Hamza-nâme’den
….badehu taâmdan sonra Şâh eyitdi: “Pîrüm susadum! Şol nardan bize bir ikisin sık da getür, içelüm”didi. Ol pîr: “N’ola” diyüp seğirdüp getürdi. Narın birin koparup kâse dopdolu olup biraz da artdı. Getürüp Şâh’a sundı. Şah alup kana kana içdi. Birazın bile Hâce’ye virdi. Ol da içdi. Şah eyitdi: “Pîrüm, hiç sen bu mahsul içün mîrî tarafına bir nesne virür misin?” dedi. Hace eyitdi: “Hayır, şahumuzun bize ne ihtiyacı vardur?” Kendüm kazanup kendüm yiyüp şahıma ancak dua iderem.” dedi.
Hamzavî – Hamza-nâme

 

2.    Metin
Peygamber’in Doğuşu
…Tevârîh ehli dahı tarih kitablarında böyle diyüp tururlar. Râviler böyle rivâyet eylediler kim çün Resûl’ün anası Amine Hâtûn’un oğlan, karnında yidi aylığ oldıyıdi. Ay temâm olıcah bir halvet içinde havâdan ün işidüridi kim “Resulün vücûde gelmeği yakin oldı” diyü hâtif âvâz virdi. Amine Hatun bu ahvâli Abd ül Muttalib’e söyledi. Şeybe, oğlı Abdullâh’ı ilerü ohıdı. Eyitdi: “Yâ veledâ! Yâ Abdullâh! Yakîn oldı kim Amine Hatun ayâl vücûda getüre!” didi. “İllâ benüm zannüma şöyledür kim bu doğan oğulun galebesi şâdânlığı azîm olısandur. Maslahatı öyle görürem kim benden birkaç deve alasın bir iki abd birle bir niçe yiğitler dahı ehlünden algıl. Medine şehrine vargıl. Birkaç deve yüki hurma ve nukl ve ka’k-ı Şâmî dahı dürlü havâicler kim gereklü olur, alup gelgü.” didi. Tamam kıldı. Medine şehrine sefer eyledi. Çün kim Medine şehrine geldi, havâicin aldı, düzginün düzdi. Yene dönesi vaktin ecel yetişdi. Abdullah Medine şehrinde vefât kıldı. Resûl henüz vücûda gelmedin yetim oldı.
Erzurumlu Darîr – Tercüme-i Sîret-ün Nebî
Öğretici Metinlerin Konuları
Öğretici metinlerin konuları genel olarak dini savaşlar, dinde önemli yeri olan şahısların hayatları, Hz. Peygamlarin hayatı, dört halife, tasavvuftur.

 

10. Etkinlik
14. yüzyıl nesrinin özellikleri hakkında yukarıdaki mensur metinlerden yola çıkarak çıkarımlarda bulununuz. Sonuçlarını aşağıdaki bölüme yazınız.

 

14. Yüzyıl Nesrinin Özellikleri :

14. yüzyıl metinlerin sade bir dil kullanılmış. Metinlerde seci sanatına başvurulmuş, kısa cümleler tercih edilmiştir. Halkın konuşma dili metinlere aksetmiştir.

DEĞERLENDİRME

a.    Aşağıdaki boş bırakılan yerlere uygun sözcükleri getiriniz.
14. yüzyıl öğretici metinleri  manzum ve  mensur olmak üzere iki gruba ayrılır.
Mutasavvıf ehli tarafından pir olarak kabul edilen Hacı Bektaş Veli, Osmanlı askerî sistemi içerisinde manevi bir etkiye sahiptir.
b.    Aşağıdaki bilgilerin karşılarına doğru ise “D”, yanlış ise “Y” yazınız.
(D ) Tasavvufi metinler öğretici metin türlerinden biridir.
(Y ) Din ve tasavvuf konularının işlendiği şiirlere nefes denir.
( Y) Nasrettin Hoca fıkralarında süslü ve ağır bir dil kullanılmıştır.
c. Aşağıdaki çoktan seçmeli soruları cevaplayınız.

 

1. Aşağıdaki cümlelerden hangisinde bir bil gi yanlışı yapılmıştır?
      1. Mesnevilerde her beytin dizeleri kendi arasında kafiyelenir.
      2. İlahiler genellikle dörtlük nazım birimi ve hece ölçüsüyle yazılır.
      3. Mevlânâ’nın “Yusuf ü Zeliha” adlı mes nevisi çok meşhurdur.
      4. Hacı Bektaş-ı Veli’nin en önemli eseri, aslı Arapça olan “Makâlât”tır.
E)    Yunus Emre, tasavvuf şiirinin Anadolu’daki kurucusu ve en önemli temsilcisi sayılır.
2.    Aşağıdaki cümlelerden hangisi Nasrettin Hoca fıkraları ile ilgilidir?
      1. Dönemin sosyal hayatı ile ilgili özellikler yoktur.
      2. Fıkralardan çıkarılacak dersler çok azdır.
      3. Yazılı edebiyat geleneğine bağlıdır.
      4. Fıkradaki olaylar mizah anlayışı çerçeve sinde meydana gelir.

 

E)    Nasrettin Hoca fıkraları X. yüzyılda yazıya geçirilmiştir
3.    14. yüzyıl manzum ve mensur metinleri hangi gelenek etrafında oluşturulmuştur?
      1. Millî edebiyat geleneği
      2. Tasavvuf geleneği
      3. Halk edebiyatı geleneği
      4. Divan edebiyatı geleneği

 

E)    Batı edebiyatı geleneği

 

4.    Aşağıdakilerden hangisi tasavvuf şairi değildir?
      1. Hacı Bayram-ı Veli
      2. Hacı Bektaş-ı Veli
      3. Yunus Emre
      4. Gülşehri

 

E)    Dadaloğlu
5.    Oğuz Türkçesinin Anadolu’daki ilk ürünleri aşağıdakilerden hangisidir?
      1. Atebetü’l Hakayık – Battalname
      2. Divan-ı Hikmet – Divanü Lügati’t-Türk
      3. Hamzaname – Kutadgu Bilig
      4. Fütüvvetname – Hamzaname

 

E)    Kutadgu Bilig – Tercüme-i Sîret-ün Nebî
6.    Nasreddin Hoca fıkraları için aşağıdaki yargılardan hangisi söylenirse doğru olmaz?
      1. Sözlü edebiyat geleneğine bağlı kalına rak oluşturulmuştur.
      2. Fıkradaki konularda mizah ön plandadır.
      3. Nasrettin Hoca fıkraları XIII. yüzyılda yazı ya geçirilmiştir.
      4. Fıkralarda o döneme ait bazı özellikler vardır.

 

E)    Fıkralardan çıkarılacak dersler vardır.
7. Aşağıdakilerden hangisi 13 ve 14. yüzyıl larda gazel biçiminde şiirler yazan şairler den biri değildir?
      1. Mevlânâ
      2. Ahmedi
      3. Âşık Paşa
      4. Kadı Burhaneddin

 

E)    İbrahim Hakkı
8. İran edebiyatında doğan mesnevi, oradan Arap ve Türk edebiyatlarına geçmiştir. 11. yüzyılda Yusuf Has Hacip’in yazdığı adlı eser, Türk edebiyatındaki ilk uzun mesnevidir. Edebiyatımızdaki ilk aşk mesnevisi ise 13. Yüzyılın sonunda, Şeyyad Hamza’nın yazdığı 1529 beyitlik    adlı mesnevidir.
Bu parçada boş bırakılan yere aşağıdaki-lerden hangisi getirilmelidir?
      1. Kutadgu Bilig – Beng ü Bade
      2. Kutadgu Bilig – Leyla ile Mecnun
      3. Kutadgu Bilig – Yusuf ü Züleyha
      4. Atebet’ül-Hakayık – Yusuf ü Züleyha

 

E)    Divanü Lügati’t Türk – Aslı ile Kerem
9. 13 ve 14. yüzyıl öğretici metinleri için aşağıdaki cümlelerden hangisi söylene mez?
      1. Sade, doğal ve anlaşılır bir dil kullanıl mıştır.
      2. Aydınlatıcı ve telkin edici özelliklere sa hiptir.
      3. Din, tasavvuf, tıp ve tabiat gibi konular da yazılmıştır.
      4. Anlatımında hem şiir hem de düz yazı kullanılmıştır.

 

E)    Tasavvufi metinler ve mesneviler diye ikiye ayrılmıştır.

 

10.Aşağıdakilerden hangisi 12 ve 14. yüzyıl larda kullanılan ürünlerden biri değildir?
A) Gazel       B) İlahi       C) Nefes
D) Mesnevi    E) Şarkı

kaynak:blogkafem.net

1 yorum

Yorum Gönderin

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir